Genç adam o gece uzun süredir söylemek istediği o iki kelimeyi dudaklarının arasından serbest bırakmıştı. Bunu yüzüne karşı, o uyanıkken de yapabilmek isterdi lakin pek mümkünatı olmadığı gibi cesareti de yoktu. Zira Hilal'e karşı olan gönül bağının tek taraflı olduğunu düşünmekten alamıyordu kendini. Hoş karşılıklı olsa bile yemek vakti söylediği vazife sözlerinden ötürü genç kızın ümidini kırmış olmalıydı. Hilal'in orada onlara kulak misafiri olduğunu anladığında kendine öfkelenmişti sarf ettiği kelamlar yüzünden. Uzun vakitler ilk defa düşlerinde değil de, hakikatte uyurken izledi Hilal'i. Hayallerindeki gibi uyku halindeyken o hırçın savaşçı kızın yerini aslen olması gereken genç kız alıyordu. Harbe ve esarete maruz kalmasa olabileceği kız. Kehribarları saatlerce bakmak istediği maviler için yanıp tutuşsa dahi uyurken titreyen göz kapaklarına razı gelmişti. Uykuya dalmadan önce ne düşünüyordu acaba? uykusunda ne düşlüyordu? merak içini amansızca kemiriyordu. Onunla ilgili her şeyi ama her şeyi delicesine merak ediyordu. Daha fazla onu izlerse bu manzarayı kalbi kaldıramayabilirdi zira ona istediği gibi dokunamıyor olmak, gözlerine doya doya bakamamak kalbinin külçe gibi ağırlaşmasına sebep oluyordu. Sessizce çöktüğü yerden kalktı ve kapının kolunu temkinli bir şekilde kavrayarak odadan çıktı. O anda uzun süredir tuttuğu nefesini verdi. Hilal'in yanından uzaklaşmak oksijensiz bir alanda nefes almaya çalışmak kadar güçtü.
Güneş ışıltılarını pencerelerin içerisine saçmaya başladığında Hilal gözlerini kırpıştırarak açtı ve küçük odasında etrafa göz gezdirdi. Çalışma masasının üzerindeki yarım bırakılmış mektuplar, sandalyenin köşesine iliştirilmiş eşarbı, başucundaki kitabı, burktuğu ayağının sızısı... her şey aynı gözüküyordu lakin kafasının içinde dönüp duran hayal mi yoksa hakikat mi olduğunu anlayamadığı bir an vardı. Uykuya dalmadan kısa bir vakit önce kapının kolunun hareket ettiğini gördüğünde gözlerini kapatıvermişti. Sonrasında başında birisinin dikildiğini hayal meyal anımsıyordu lakin pekala rüyada görmüş olabilirdi. Kulağına anlamadığı Yunanca birkaç kelime süzülmüştü. Sonrasında uzunca bir vakit o giren şahsın başucunda durduğunu hissetmişti. Sesinin tınısı o kadar aşinaydı ki... tıpkı Leon'un sesinin melodik tınısını andırıyordu lakin onun olması mümkün değildi. Zira geçen akşam yemek masasında söyledikleri bir yana pansumanıyla ona yeterince dert olmuştu. Aklından hiçbir vakit çıkmadığı gibi şimdi birde rüyalarına girmeye başlamıştı! Ondan uzaklaşmaya çalıştıkça onun girdabına daha da fazla kapılıyordu genç kız lakin farkında bile değildi.
***
Sabaha güneş ışıltılarıyla uyanan Atina sanki bu iki aşık gencin yüreklerinde taşıdıkları ağırlığı hissetmişcesine yüzünü karanlığa boğmuştu. Onların dökemediği hisleri yağmur damlaları halinde şehrin üzerine saçıyordu. Hilal yağmuru oldum olası severdi. Camlara çarpan yağmur damlalarının çıkardığı sesler, duvarlardan, yerlerden süzülen su damlaları onu sakinleştirirdi. Bulunduğu vaziyette yağmur ruhuna dokunabilecek tek şeydi. Dalgın dalgın pencereden uzaklaştı ve sandalyenin kenarına astığı eşarbı başına özenle taktı. Sadece kısa bir vakit yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Tamamen yalnız kalıp soyutlanması gerekiyordu bu arap saçından. Bir saniyeliğine bile olsa sarmalandığı aşkın sarmaşıklarından, omuzlarına her geçen gün daha da çok yük olan hislerinden ve tereddütlerinden, kafa karışıklığından koşarak uzaklaşmalı ve bir duvar örmeliydi hepsine.
Mavi ipek gömleği ve bordo uzun eteğinin üzerine kahverengi paltosunu giydi. Kimseye görünmeden çıkmalıydı bu evden aksi takdirde yalnız kalması imkansız bir hale gelirdi. Gözleri önce Leon'un odasının kapısında oyalandı. Parmak uçlarına basarak indi merdivenleri. Evin içinde garip bir sessizlik vardı. Kirya Veronika'nın evde olmadığına dair bir işaretti bu. Kadın ne vakit evde olsa hizmetçiler illa ki ortalıkta dolanırdı lakin şimdi kimsecikler yoktu. Mutfak tarafından mırıltılar ve kıkırdamalar yükseliyordu. Anlaşılan o ki hizmetçiler için fiskos vaktiydi. Leon'un buralarda olmaması için dua ediyordu zira onu görürse kandıramayacağını adı gibi biliyordu. Genç adam sanki Hilal'in içini görüyormuş gibiydi ve Hilal bundan ziyadesiyle rahatsız oluyordu. Gerçi bir tarafı da Leon'un neden ortalarda olmadığını merak etmeden duramıyordu. Etrafın güvenli olduğunu anlayınca küçük ve hızlı adımlarla kapıya ilerledi ve sessizce açıp kendisini konaktan dışarı attı. Şu her gördüğünde mest olduğu bahçede uzunca bir vakit oyalandı gözleri. Bir köşeden o aşina olduğu sima çıkacak diye beklemişti belli ki lakin hiçbir çıtırtı olmayınca omuz silkti ve çiçeklerin rayihasının yükseldiği bahçeden uzaklaştı ve Atina'nın sokaklarında çaresizce dolaşırken buldu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kupa Kızı ve Sinek Valesi
FanficHilal o sabaha babasının ve annesinin yolunu gözleyerek uyanmıştı, evinden ve memleketinden koparılıp, hiç bilmediği bir şehre esir düşeceğini nereden bilebilirdi? Leon'un bugüne dek tek gayesi babasını gururlandırmak, onun gözüne girmekti. Fakat A...