-20-

1.2K 88 16
                                    

''Hilal, kim bu Halit İkbal?''

Hilal daha evvel bu denli arada kaldığını hatırlamıyordu. Bugüne dek cevabını veremediği hiçbir sual sorulmamıştı ona. Hepsine öyle yada böyle söyleyecek bir şeyler bulmuştu. Oysa şimdi yüz yüze geldiği bu soru, kalbinin sıkışmasına ve tedirgin olmasına sebep oluyordu. Aslında cevap verememek değildi onu böylesine sıkıştıran, Halit İkbal'i sual eden kişiydi. Bir yanı Leon'a hakikati açıklamak için deliler gibi ısrarcıyken diğer yanı kendine yıllar evvel verdiği sözü hatırlatıyordu. Yazılarını ilk defa yazmaya başladığında tamamen özgür olana kadar kendini gizleyeceğine söz vermişti. Bir gün mahlas yerine kendi adını kullanarak yazabildiği vakit Halit İkbal'in kim olduğunu açık edecekti. O vakitler sözünü çiğnemesine sebep olabilecek güçte hiçbir şey yoktu lakin şimdi uğruna her sözünü yakıp yıkabileceği bir adam ona kısmen öfkeli çokça endişeli gözlerle bakıyordu. Gergince oynadığı parmakları, ritim tuttuğu bacağıyla Leon'un sabırsızlandığı her halinden belli oluyordu. Yalan söylemekten oldum olası hoşlanmazdı Hilal lakin mecbur kalmıştı işte. Çabucak bir yalan bulmalıydı. Sevdiği adamı istemeye istemeye kandırmaya zorlamalıydı kendini. Derin bir nefes aldı ve kurumuş dudaklarında gezdirdi dilini. Ardından hafifçe öksürerek temizledi kağıt gibi kaskatı olmuş boğazını.

''Bana yardım etmek isteyen bir muharrir sadece.''

Leon Hilal'in cevabını sabırsızca bekliyordu. Onun hayatını böyle aymazca riske atanın kim olduğunu öğrenmek ve aklından geçirdiği her türlü ağza alınamaz fikirleri üzerinde denemek istiyordu. Biçimli kaşları aldığı cevaptan tatmin olmamışcasına çatıldı. Zira hakikaten de tatmin olmamıştı bu cevaptan. Sevdiği kızın halinde bir gariplik vardı. İçten içe sakladığı bir şey olduğunu hissetmişti lakin irdelemek için uygun bir vakit değildi henüz. Belki daha fazla sual sorarsa aldığı cevaplarla bir yere varabilirdi kendi kafasında. Derin bir nefes aldı ve kütüphaneden yayılan buram buram kitap kokusunu çekti ciğerlerine. Sesindeki aksi tona hakim olamadan devam etti suallerini bir bir dizmeye.

''Sana yardım etmek isteyen bir muharrir demek? nereden, ne vakit tanıştınız bu muharrirle?''

''Ailemi ziyarete gittiğimiz günü hatırlıyor musun? o vakit abim söylemişti. Bizim başımıza gelenleri babamdan duymuş ve olayın aslını öğrenmek adına buraya gelmiş. Belki bir yardımı dokunur da salınırız diye. Gazetelerin ne kadar etkili olduğunu biliyorsun. O gün abim tutuşturmuştu o kağıdı elime. Vermek için münasip bir anı bekliyordum.''

Genç adam bir izahat alınca sakinleşeceğini düşünmüştü fakat işittiği her bir kelime daha da sinirlenmesine yol açmıştı sadece. Hilal'in kendini dikkatsizce tehlikeye atmasını anlayamıyordu. Leon'da özgürlükten, barıştan, sevgiden yanaydı. Gerektiğinde kendi hayatını inandığı değerler için tehlikeye atmaktan çekinmezdi fakat sevdiği birinin düşüncesizce davranmasına katlanamıyordu. Hele ki konu deli gibi aşık olduğu kadın olduğunda daha da çekilmez bir hal alıyordu vaziyet. Onu kaybetme korkusu inandığı her şeyi yakıp kavuruyor, tüm duvarlarını yerle bir ediyordu. Kendine ve öfkesine hakim olmak güçleşiyordu.

''Hilal sen aklını kaçırdın? herkesin ortasında böyle bir yazıyı okutmanın bedeli ne olur haberin var mı senin?! tanrı aşkına! üstelik benden gizli saklı iş çeviriyorsun!''

Hilal istemsizce irkildi. Leon'un kızacağını bekliyordu fakat deliye döneceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Yutkundu ve elini saçlarından geçirmek istercesine kaldırdı lakin eşarbının ona mani olduğunu son anda hatırladı. Ne diyecekti? kendini nasıl haklı çıkaracaktı? çıkaramazdı elbet. Zira gizli saklı yaptığı doğruydu lakin onun arkasından iş çevirmek yapacağı en son şeydi bu dünyada. Mavi gözlerindeki bakışlar git gide sertleşirken bakışları Leon'un yüzüne odaklanmıştı. Böylesine ciddi bir anda bile bir yanı genç adamın simasının güzelliği karşısında ruhu rüzgar olup esiyor, tenine karışıyordu.

Kupa Kızı ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin