|2. Bölüm- Yıldızlar ve Senin Kafan"Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan, kainatın en mükemmel şeyidir."
Şarkı önerisi: Gri-Korkak
°°°
⏳"Dolaptan maydonozları verir misin?" dedikten yaklaşık 10 saniye sonra Dilek önüme maydonozları koydu. Domatesleri doğramayı bitirmiştim, bu yüzden maydonoz demetinin yeşil yapraklarından biraz koparıp musluğun önünde güzelce yıkadım. Bu arada Büşra'da köfteleri yanmaması için çeviriyordu. Dilek ise o sırada kızaran patatesleri tabaklara koymakla meşguldu. Kocaman mutfakda 3 genç kız akşam yemeği hazırlıyorduk ve menümüzde dana köfte, patates kızartması, salata vardı. Pek sağlıklı olduğunu söyleyemem ama bu yemeği çok fazla seven -özellikle köfte-patates ikilisini- genç kızlar için herhangi bir sorun teşkil etmiyordu.
Balkonda yemek yemeye karar verdiğimizden, hazırlamış olduğum salata tabağını elime alarak salona geçtim ve balkona uzanan kapıya çıktım. Hava serindi. Güzel bir yaz günündeydik ama benim favorim kıştı. Zaten Eylül'e şunun şurasında kalan şey hiç sayılırdı.
Elimdeki salata tabağını masanın ortasına koydum ve servis tabaklarını yerleştirdim. Evimiz 3'ümüze yetecek kadar güzel fazla büyük değildi.
Masanın tamamen hazır olduğuna kanaat getirdikten sonra hepimiz yerlerimizi almıştık. Tabağıma 2 köfte ve biraz patates kızartması koyarken Büşra'ya baktım göz ucuyla ve yavaş hareketlerle Dilek'e döndüm.
"Dilek"
"Efendim?" dedi ağzına bir patates daha atarken.
"Kanka baksana köftelerin rengi çamur gibi... Büşra..." Büş'e yandan bir bakış atarken "Fondöten sıkmış olmasın" dedim sözde fısıldayarak ama Büş'ün duymasını istediğim bir şekilde. Dilek hafif kıkırdarken, Büşra kaşlarını çatmış elindeki çatalı bana doğrultmuştu.
"Ne oluyor size bugün böyle Alya Dilay Hanım? Özenle seni" bıçağını eline alarak "Delik deşik etmemi mi istiyorsun?" diye sordu.
Ben de kahkaha atmaya başlayınca Büşra elindeki bıçağı tekrar masaya bıraktı ve avcunun içini yanağına yaslayıp gülümseyerek bana bakmaya başladı.
Büşra'nın o an ki tepkisine hâlâ gülmeye devam ederken
"Şu gülüşün de olmasa çekilecek kız değilsin valla" diyip salatadan bir kaşık aldı. Gülümsemem hafif hafif azalırken mütevazi olmak yerine "Biliyorum" dedim. Pişkince sırıtırken, "Yani gülüşümün güzel olduğunu" diye de ekledim.O da müzipçe sırıtmaya başlayınca beni sinir edecek bir şey söyleyeceğini anladım. Ben elimden herhangi bir kaza çıkmaması için çatalımı ve bıçağımı yavaşça masaya bırakırken Büşra da ağzını araladı.
"İkili ikili kinişip hikkeden sindin" derken yalandan kaşlarını çatıp ellerini beline koydu. Ve dudaklarını hafiften öne doğru büzdü. Allah aşkına o olayın üzerinden 2 hafta geçmişti!Zaten öyle bir mallık yaptığım için hem utanıyordum, hem de fazlasıyla rezil olmama yanıyordum. Yaptığım şeyin çocukluğunu o gün eve gidince anlamıştım.
Cevap bile vermeyip sadece bir özür dilemesi gerektiğini ona söyleyebilir, dinlemez ise de büyüklük bende kalsın diyerek önüme dönebilirdim. Ama ben çocuğun karnına sımaç atmıştım.
Lakin hakettiği konusunda hâlâ hemfikirdim.
Haketmişti.
Kaşlarımı çatarken "Ellerimi belime koymadım, sesim öyle değildi ve kısa bir an duraksayıp "Dudaklarım da öyle değildi" diye ekledim. Kahkahasını masaya koyarken "Farkında bile değilsin ama sinirlenince ve ağlayınca dudakların öyle oluyor" dedi. Dilek'te ona katılırken Büş'ün kafasında ampul yandı ve hemen ayağa kalktı. Şeytanca bir fikir aklına geldiğinde kızın gözleri parlıyordu ve yine aynısı olmuştu. Büşra sırıtırken "Dilek" dedi gözlerini hemen çarprazımdaki sandalyede oturan kıza dikerken. Bizim Yalancı Melek'te -melek gibi olan kız şu an gözüme şeytan gibi görünmeye başlamıştı- anlamış gibi ayağa kalkarken, gözlerim ikisi arasında mekik dokuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü Ve Deniz
Teen Fiction"İnandır beni" "Neye" "Aşka" Kafamı iki yana salladım. "İnanmadığım şeye bir başkasını inandıramam" Derin bir nefes aldı. "Tamam o zaman. Beraber inanalım"