| 23. Bölüm - Yollar
"Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan; biz dönünceye dek siz parıldayın diye"
William Shakespeare
●
O kadar garip varlıklarız ki insanlar olarak. Fizyolojimiz dahi karmakarışıkken, karmakarışıklığımız doğamızda bile var olarak en başından bizleyken, kafamızı allak bullak edecek, safi gerçekleri göremediğimiz, varacağımız yargıların vereceğimiz kararların doğru mu yanlış mı olduğunu anlamadığımız zamanlarda yakınır dururuz. Çünkü karışık bir zihin yorar, soldurur hepimizi. Yaşamamız bile karışık bir olgu değilmiş gibi. Kurduğu düşlerle anın hissiyatına kapılarak gözlerimizi kapatıp en yoğun duyguları hissettiren beynimiz, stres altında karışık bir duruma girince gözlerimizi yine kapatır ve bu sefer düşündürür. Düşünmekle bir yere varamayınca daha çok düşünürüz. 'Peki diğer yol ne?' diye. Kısır döngüye girdiğimizdeyse, bu çarktan çıkmanın tek yolu çarkın dişlilerinin arasından atlamak olarak karşımıza çıkıyor.
Ben dün geceden sonra o dişlilerin arasından atladım.
Özgür bıraktım her ne düşünüyorsam ne istemiyorsam ya da istiyosam.
Çünkü karşılaştığımda ne yapıcağımı bilemeyip berrak zihnimi bulandıran o çocuğun gözlerine baktığımda artık daha cesaretli olmak istiyordum. İçimden geleni yapabilmek, istediğim her şeyi en azından söyleyebilmek. Gece olup, karanlık gibi yastığıma başım çöktüğünde utanıcak bile olsam şu an bunu istiyordum.
●○
"Öyle bir uyudum ki size anlatamam.. Sabaha kadar aralıksız rüya gördüm"
"Ne gördün?" diye sordu Dilek fakülteye doğru yürümeye devam ettiğimiz esnada.
"Hangisini anlatayım bilmiyorum ki. Aşırı iyiydi ama. Düşünsene hem uyudum hem film izledim"
Güldü. "Yavaş yavaş yiyorsun kafayı ama hayırlısı"
"Yok be oğlum" diyip önüme çıkan minik taşa vurdum ayağımın ucuyla. "Zaten yemiştim, yeni değil bu durum"
Büşra'nın gözlerini devirdiğini görünce ona sataştım. "Sen beni küçümseyecek halde misin"
"Ne var halimde?" diye sordu saçlarını savurup.
"Ne yok diye sorsan daha kolay olabilirdi"
"Ne yok?"
"Yok, yok"
Güldü ve "Ben kaçıyorum, ders başlamak üzere. Sonra konuşuruz" dedi ve öpücük atıp yanımızdan uzaklaştı.
Dilek'le başbaşa kalıp birlikte yürümeye devam ettiğimiz esnada az ilerde tanıdık bir sima takıldı gözlerime.
"Eniştem mi o?" diyip Dilek'e gösterdiğimde eli saçlarına gidip saçlarını düzeltirken yanıtladı beni. "Ta kendisi"
"Niye heyecanlandın sen?"
"Heycanlanmadım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzü Ve Deniz
Novela Juvenil"İnandır beni" "Neye" "Aşka" Kafamı iki yana salladım. "İnanmadığım şeye bir başkasını inandıramam" Derin bir nefes aldı. "Tamam o zaman. Beraber inanalım"