KORKULAR

54 23 2
                                    

Şarkıyı dinlemeyi unutmayın!

Deri değiştiren bir yılan gibiydi insan. Çıkarları bittiği an, üzerine sevgiler ektiği derisini atar gerçek yüzünü gösterirdi. İnsan ırkı bencildi. Çıkarı olmadığı zaman nefes bile almazlardı. İntihar edenlerin yarısı acıya dayanamayacak kadar güçsüz olduğundan, diğer yarısı ise nefes almaktan bir çıkarları olmadığından kaçarlardı.

Benim aklımın karanlık odalarından bile geçmemişti intihar düşüncesi. Ne güçsüzdüm ne de her şeyimi kaybetmiştim. Evet, çok şey kaybetmiştim ancak elimde kalan yirmi bir gramlık ruhumu kazanmaya adamıştım.

Otobüs yolculuğu gibi geçen hayatımın durduğu bir durakta Oğuz, yanımda durmak istemişti. Kabullenmiştim onu, duvarlarımın karşısındaki insanların arasına katmıştım. Şimdi, bir çıkar uğruna onun elini tutacak, ruhunu çalacaktım. Masumdu belki ancak benim ablamın günah keçisi olmadığı da ortadaydı. Bu oyun, ellerimi kana bulamıştı. Arel'in de istediği gibi, merhametimi boğdurmuştum küçücük avuçlarıyla, küçük kızıma.

Kanım, intikam için damarlarımda dolaşırken bilgisayara doğru eğildim. Oğuz ve Cihat Yazgı olduğunu tahmin ettiğim herif Baran Keskin'in ofisindeyken çekilmiş bir fotoğraf vardı ekranda. Katran, damla damla karışırken kanıma, "Ablamın katilinin Oğuz ile bir bağlantısı var mı?" diye sordum. Arel bana kısa bir bakış atıp bilgisayarda birkaç tuşa bastı.

"Baran Keskin'in varisi... Yani 'Arel' lakabı olabilir mi?" Sorularıma karşılık Murat bana şaşkınlıkla bakarken Arel ona duyamadığım birkaç şey söyleyip gönderdi. Ben hâlâ neler olduğunu kavramaya çalışırken Arel bilgisayarı bana doğru çevirdi. Bu fotoğrafta sadece Oğuz ve Baran Keskin vardı. Birlikte kumarhanenin ofisinde otururlarken çekilmişlerdi. Kadraja gülümseyerek verdikleri poz, kaşlarımı çatmama sebep olmuştu.

"Sen Baran Keskin ile ilgili birçok şey biliyorsun. Oğuz'u hiç görmedin mi?" Arel soruma karşılık belli belirsiz başını salladı. Baran Keskin'in kirli havuzu çok derindi ve biz hâlâ yüzeydeydik.

Birkaç saattir Arel bilgisayar başında uğraşıyordu ve ben sadece onu izlemekle yetiniyordum. Başımı masaya koyup gözlerimi yumdum. Dün geceden gelen uykusuzluk üzerime çökerken bilincimin kapandığını hissettim.

Lacivert tonlarında bir gökyüzü dışında siyahlığın hükümdarlık sürdüğü bir ormanda kendimi bulduğumda etrafa bakınmaya başladım. Üzerimde yerlere kadar uzanan siyah elbisenin eteklerinden tutup, çıplak ayaklarımla yürümeye başladım. Ayaklarıma batıp yaralayan kıymıklara aldırmadan yolun sonundaki uçuruma doğru yürüyordum. Uçurumun dibinde durup ayaklarımı sarkıtarak oturdum.

"Buğlem!" Adımı harflere dönüştüren tanıdık sesi duyduğumda atik bir hareketle ayağa kalkıp arkama döndüm. Siyahın hükmüne teslim olmuş ormanın derinliklerinden gelen seslere doğru yürümeye başladım.

"Gitme!" Arkamdan yükselen ses ile durup yeniden uçuruma döndüm. Siyah bir gölgeden başka bir şey yoktu. Gölgeye doğru yaklaştığımda bunun bir insan olduğunu anlamıştım. Elimi, omzuna doğru kaldırdığım sırada ormanın derinliklerinden kopup gelen çığlık ile adamı orada bırakıp ormanın karanlığına teslim olur gibi koştum.

Rüzgâr tenimi yalayıp geçerken yüzümü kapatan saçlarımı elimin tersiyle itip yavaşladım. Karşımda gördüğüm siluet kanıma korkunun katran damlalarından sıçrattı. Bu, benim duvarlarımın zeminine gömdüğüm, Küçük Buğlem di!

Ayağa kalkıp karşıma dikildiğinde irileşen gözlerimle baştan aşağı süzdüm onu. Beyaz elbisesinin üzeri ve elleri kan ile kaplıydı. Elbisesinin eteklerinden damlayan kanlar ruhuma ateş olup düşüyordu sanki.

KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin