İHANET

30 0 0
                                    

Ne çok yakardı insanın canını, en güvendiğinden gelen ihanet. Daha kendine bile açamamışken duygularını, bir ihanetin getirdiği acı, ne çok da belli ediyordu. Sanki yıkılıyordu ruhunuzun üzerine bedeniniz. Sıkışıyordu kalbiniz, vücudunuz ve ruhunuz arasında. Geceleri bile bekleyemeyip sığınıyordunuz bir duvar yerine. Veya düşüyordunuz olduğunuz yere. İşte insan, o an kör olmak istiyordu. Sevdiğini, yabancı bir tende görmek yerine, kör olmak istiyordunuz. Duymamak, görmemek, o iğrençliğin yarattığı kokuyu almamak...

Omzunda ağladığın insanın omuzlarında başka bir tenin dolaşması, buna tanık olmak... Bu hissiyatı dünyadaki hiçbir dilde karşılayacak bir kelime yoktu. Her acıya göğüs gererdi de insan, bu acı delip geçerdi göğsünü.

Yüreğinin ortasında bir kor ateş varken zaten, sevmek ne haddine senin, deme şekliydi hayatın; ihanet.

Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda görüş alanıma giren siyah ekrana yansımam oldu. Yattığım yerde doğrulup bilincimin yerleşmesini beklerken Arel, önümde dikildi.

"Eslem denen kız, seni çok fazla aradı. Kahvaltını yap ve yanına git. Yoksa kötü şeyler olacak," deyip yüzünü buruşturduktan sonra mutfağa gitti. Sehpanın üzerinde duran telefonumu alıp, baktım.

16 Cevapsız çağrı.

12 Mesaj.

'Neredesin?' ve tehdit konulu mesajları geçip ayaklandım. Mutfağa girip kahvaltısını yapan Arel'in karşısındaki sandalyede yerimi aldım.

Sessiz bir kahvaltıdan sonra eşyalarımı alarak otobüs durağına geçtim.

Arel'le gün geçtikçe yakınlaşmaya başlamıştık. Bunun beni huzursuz etmesi gerekirken, rahatlatıyordu. Onun kollarında ağlamış, omzunda uyumuş, birlikte içmiştim... Bunlar, yıllar önce ilk aşkımın darbesini unutturan adamla yaptıklarım gibiydi. Yalnızca, daha samimiydi. Daha içten. Ben istiyorum diye değil de, iyi hissediyorum diye yapılmış şeyler...

Eslem'in sorgulayıcı bakışları altında oturduğum koltuğa iyice gömülürken derin bir nefes aldım. İyi bir bahane bulamazsam beni asla rahat bırakmayacağına emindim. Ki ona annemin öldüğünü bile söyleyememiştim.

"Biraz dertleştik, Arel'le. İçip, sızmışım. Özür dilerim," dediğimde Eslem kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu.

"İçmeni gerektirecek şeyler varsa, burada bir arkadaşın var, unuttun mu yoksa? Arel Bey, ne kadar bağladı ki kendine seni, beni bile..."

"Annem öldürüldü. O yanımdaydı. İyi değildim, kimseye haber veremedim zaten," derken Eslem'e döndüm. Yüzünde oluşan ifade normal bir zamanda olsa kahkahalarla gülünebilecekken şimdi boş boş bakmaktan öteye gitmedim.

Önce gözlerini kaçırdı benden. Ardından yutkunup yeniden bana döndüğünde hiçbir şey söylemeden kollarını boynuma doladı. Bunu bekliyormuş gibi hiç vakit kaybetmeden sarılışına karşılık verip başımı omzuna yasladım. Acı, birilerinin sarılışıyla artıyordu sanki. Sanki onların acısı da bana geçiyordu. Arel hariç...

"Kuzum, ben... Allah kahretsin! Yanında olamadım..." Eslem'in pişmanlık dolu sesine karşın onu daha fazla üzmemek için gözyaşlarımı tutup başımı ondan ayırdım. Islanmış yanaklarına avuçlarımı bastırıp zorlukla gülümsedim.

"Üzme kendini, lütfen. Senin elinde olan bir şey değildi ki," dediğimde gözyaşlarını elinin tersiyle silip bana yeniden sarıldı.

"Bundan sonra hep yanındayım. Kuyruğun olacağım senin. Her saat başı rapor vereceksin, duydun mu?"

KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin