YEMEK

49 24 4
                                    

Ben bir çocuktum. Diğer çocuklarla oynamak yerine, gökyüzünü izleyen. Ben bir çocuktum. Bana çikolata uzatanlarla değil de, bakışlarında merhamet gördüğü herkese sığınan. Ben bir çocuktum. Masal anlatanım olmamıştı hiç, olsa da inanmazdım aptal masallara. Masal gibi değildi hayat. Acı, asla ensenizden düşmüyor, yakanızı bırakmıyordu.

Ben bir çocuktum, acının kollarında büyüyen. Büyüdüm, acıyı karanlığımla örttüm. Benden her şeyimi alan bir katilin peşine düştüm. Ben, aptal bir kız çocuğuydum. Her gelişlerinde, yıkıp dökerek gidişlerini unuturdum herkesin. Önemli olan gelmeleriydi.

...ve ben bir çocuğu, ruhumun en kanlı odalarında, elleriyle boğan bir kadındım. Acımasız ama yorgun... Suskundum ama atamadığım çığlıklarım çoktu. Kan istiyordum ama kanım çekilmişti hücrelerimden. Muhtaçtım. Kazanmaya muhtaçtım.

Gözlerim yağmurlu bir güne uyanırken yattığım yerde doğrulup esnettim kollarımı. Ayaklarımı soğuk zemine vurarak banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp bakışlarımı aynadaki aksime çevirdim. Yorgun bir kadındım artık. Hayatın en acı tonlarını görmüş, yıpratılmış bir defter sayfası gibi, rüzgârın beni götürdüğü yere uçuyordum.

Banyodan çıkıp üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa indim. Gözlerim tanıdık olan görüntüyü arıyordu. Sonunda Arel'i dış kapıdan girerken gördüğümde bedenimi ona çevirdim. Elinde iki ekmek ve gazete ile içeri girdi. Yanına gidip ekmeği elinden aldığımda bakışları kısaca beni bulup yeniden gazeteye döndü.

Birlikte mutfağa girdiğimizde Arel masada yerini alırken kahvaltıyı hazırlamaya başladım.

"Birileri Güral'ın yokluğunu fark etmiş," dediğinde kahvaltılıkları masaya bırakıp yanına oturdum. Gazeteyi bana doğru attığında ilk sayfadaki haber gözüme takıldı.

Ünlü İş Adamı Mehmet Güral Kayıp!

Başlığın altındaki yazıyı okuyup ifadesiz yüzümü Arel'e çevirdim. Yerinden kalkıp hazırladığım diğer yiyecekleri masaya bıraktı. Bakışlarım onun hareketleri üzerinde gezinirken sonunda masaya oturup kahvaltı etmeye başladı.

"Ceset ne oldu? Bir yere mi gömdün?" diye sordum ifadesiz sesimi bozmayarak. Başını iki yana sallayıp çatalına batırdığı zeytini ağzına attı.

"Ne yaptın o zaman?" diye sordum ama konuşmak gibi bir niyeti yoktu. Çayımdan bir yudum aldığım sırada, "Parçalarına ayırıp köpeklere yem ettim," deyince yutamadığım çay nefesimi kesti. Ardı ardına öksürürken Arel alayla sırıttı.

"Aptal bela, öldürmedim onu."

"Ne yaptın peki, zeki mavi?"

"Bana isim takmaktan vazgeç."

"Sen de öyle," diye meydan okuduğumda arkasına yaslanıp iki eline de ensesinde birleştirdi.

"Ayağından yaralandı. Bende iyileştirdim. Şimdi hayatında yaptığı hataların bedelini, ağır bir şekilde ödüyor," dedi karşısındaki duvara bakarken. Arkama yaslanıp ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

"Psikolojik işkence yani," dedim sorar bir tonda. Dudaklarını 'bilmem' dercesine kıvırdığında bakışlarım istemsizce kalın dudaklarına kaydı. Üst dudağından daha kalın altı dudağını büzmüştü. Yeni çıkmaya başlayan sakalları, çenesini kavrarken oluşturduğu görüntü çekicilikten de öteydi.

"Peki, bahsettiğin belgeler nerede? Görebilir miyim?" dediğimde başını salladı. Ayağa kalkıp salona geçtiğinde peşinden gittim. Bilgisayar çantasının içinden lacivert bir dosyayı çıkarıp bana uzattığında koltuğa oturup dosyayı kucağıma koydum.

KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin