OYUN

68 30 10
                                    

İnsan bir kez ölmez. İnsan, toprağın arasına bırakırsa en sevdiğini ölür. Değer verilmez, görünmez olursa; ölür. Yalnız kalırsa, tutunamaz; ölür. Beden işlev görür belki ama ruhunu çoktan defnetmiştir. Benim ruhum sakat kalmıştı. Hani, ne ölmüş ne de yaşamayı becerememiş gibi. Ne nefes alıyor, ne de boğuluyor gibi; arafta gibi.

Kaybedeceği her şeyi kaybetmiş ruhum, kıyısında dolanırken kaçışların, en büyük kaçışı yapıp, kazanacaklarım için kaçmıştım. Belki de sadece kaçtığımı düşünüyordum. Özgürlüğümden kaçıp altın bir kafese girmiştim belki de. Aptal bir bülbül olarak da buranın özgürlük olduğunu düşünmüştüm.

Oysaki benim kaçmam gereken yer, altın kafesimdi.

Gözlerim yorgunlukla aralanıp karşımda sergilenen görüntünün tadını çıkarmak için sonuna kadar açıldığında yutkundum. Arel, öylesine güzeldi ki! Çatık kaşları, tıraşsız yüzü, kıvrılmış dudakları, maviliği örtmüş göz kapakları... Ayağa kalkıp Arel'in uyuduğu koltuğun önünde çömeldim. Ellerim Arel'in dağılmış saçları arasında dolaşmak için kalksa da kendime hâkim olup izlemeye devam ettim.

Arel'in gözleri kıpraştığında korkuyla yerden kalkıp kendimi koltuğa attım. Gözlerimi sıkarak kapatırken uzun bir süre bekledikten sonra tek gözümü yavaşça açtığımda Arel elindeki battaniyeyi üzerime atıyordu. Yakalanmadığımı düşünerek gözümü kapadığımda Arel'in alaylı sesi kulaklarımı doldurdu.

"Kalk, yalancı bela. Acıktım." Sesi düne göre daha iyi geliyordu. Tek gözümü açıp kollarını göğsünde bağlamış, tek kaşı havada Arel'e baktım. Doğrulup masum bakışlarımı ona göndermek istesem de ne ben masumdum ne de Arel bunu yiyecek kadar aptal.

Gözlerini devirip mutfağa yöneldiğinde peşinden gittim. Kendine tost yaparken kalçamı tezgâha yaslayıp kedi yavrusu gibi bakmaya çabaladım.

"Bana da yapar mısın?" diye sorduğumda tostunu makinaya yerleştirip bana döndü. Başını iki yana sallayıp bir kupa bardak aldı.

"Hiç masum bakış atamıyorsun, bela," dediğinde burukça gülümsedim.

"Masum olduğumu söylemedim. Zihnim ceset kokuyor, farkında değil misin?"

"Geçmişinin kan kokmasından iyidir," dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Ne demek istiyordu ki?

Fazla üstelemeyip kendime bir tost yaptım. Arel'in tostunun yanına yerleştirip kendime meyve suyu çıkardım. Arel kahvesini yudumlarken makinadan tostunu alıp tabağa koyduktan sonra masaya oturdu. Kendi tostumu da alıp masaya oturduğumda bakışlarımı ona çevirdim.

"Bu akşam Oğuz gelip alacak beni," dedim aniden. Neden söylediğimin bile farkında değildim. Arel çatık kaşlarını bana çevirdiğinde korkmadığımı söyleyemezdim.

"O geni bozuğu evime sokmam bir daha!" dedi buz gibi bir sesle. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Eve gelmez merak etme," dedim kıkırdamamak için kendimi zor tutarak. Tostunun son lokmasını da bitirip bana sert bakışlarını göndererek masadan kalktı. Tabağı tezgâha vurup mutfaktan çıktığında tostumu bitirip odama çıktım.

Yatağımın üzerinde bıraktığım telefonuma gelen mesajı kaşlarım istemsizce çatılırken açtım.

"Rahat giyin. Seni oyuna götüreceğim."

Mesaja karşı gözlerimi devirip dolabıma yaklaştım. O şık giyin dese bile kotla giderdim.

Siyah bir pantolon ve gri bir kazağı üzerime geçirdim. Siyah deri ceketimi üzerime geçirip saçlarımdaki maşayı ellerimle dağıttım. Postallarımı giyip aşağı indiğimde Arel'in çatık kaşları üzerimdeydi.

KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin