GECE

46 13 41
                                    

İnsan koşarak kaçmak istediği bir insana mecbur bırakıldığında ne yapmalıydı? Ben ne yapmalıydım? Denizime vuran fırtına da oydu, bana liman olan da. Kaçmak için sebep oluyordu ama ben yine onun kollarına kaçıyordum. Bende nasıl bir etki yaratmıştı böyle?

Altın kafesimdi benim. Özgürlüğümün bu kafes olduğunu söylüyordu, beni gözlerine bağlamış sorgulamama engel oluyordu. Özgürlüğü, onun kolları arasında sanıyordum bende.

Gerçeklikten yediğim şamar sayesinde kollarında uyuduğum şeyin bir canavar olduğunu fark etmemle koşarak kaçmıştım. Beni bulamayacağı, içimin en karanlık sokaklarında kaybettirmiştim izimi. Gün aydınlandığında ise, beni aramasına bile müsaade etmeden kendi ayaklarımla soluğu yanında alacaktım yine.

Bu daha ne kadar devam edecekti böyle? Arel'den gelen her darbeyi kucaklamaya devam mı edecektim yani? Beni öldürse de, mezarıma çiçek bırakmış olması onu affetmeme sebep mi olacaktı? Ah, ne kadarda aptaldım böyle! Arel, bana ne kadar sert vurursa vursun, ufacık sıcak bir sözüne kanıyordum hemen. Kanmaya meyilli olarak gidiyordum belki de yanına.

Üzerimdeki etkisi gün geçtikçe mantığım tahtına darbeler indiriyordu. Arel'in yanında bana kalan sadece onun lehine olan duygular oluyordu. Arel varken ben kaybedendim. Kazanmak için elini tuttuğum adamın ellerinde, en büyük kaybeden bendim. Ve o kadar aptaldım ki, bana sahtede olsa bir gülüş bahşetse, yenik bir zafer kazanmışçasına kaldırıyordum kupayı.

Arel'den gelen, içimi yakıp kavuran her paragrafın başında intihar edip, adımın geçtiği tek sevgi sözcüğünde yeniden doğuyordum. En ağır biçimde öldürüleceğimi bilerek...

Sırt çantamı omuzlarıma takıp evden çıktım. Durağa kadar yürüyüp gelen otobüse bindim. Ayaklarım geri geri gidiyordu. O eve dönmek istemiyordum. Arel'in severek baktığım mavi gözlerine bakmayı reddediyordum. Mecburdum ve bu mecburiyet hücrelerime sızıyor, adi bir zehirle işkence ediyordu bana.

Arel'in evinin önüne geldiğimde yutkunarak kapıyı açtım. İçeri girdiğimde Arel salonda televizyon izliyordu. Titreyen ellerimle çantamın iplerini sıkıca tutarak yanına gittim. Önünde dikilip beni fark etmesini bekledim.

"Birazdan çıkarız," dedi mesafeli bir sesle. Bu hareketlerine karşılık içimden gözlerimi devirdim. Bana bir de tavır yapıyordu, öyle mi?

Birkaç dakika sonra ayağa kalkıp portmantodan ceketini aldı. Yanına gidip, peşi sıra arabaya bindim. Hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdığında benimle konuşmaya çalışmadığı için minnettardım. Arabayı durdurup indiğinde peşinden inip daha önce de geldiğimiz alışveriş merkezine girdim. Sadece erkekler için kıyafet satan bir mağazaya girdiğinde bıkkın bir nefes vererek peşinden gittim. Yanına gelen personele ihtiyacı olmadığını söyleyip gönderdi.

Kendine spor, lacivert bir takım elbiseyi alıp elime tutuşturduğunda hayretle açılan gözlerimle ona bakıyordum. Ardından yine spor, gri bir takımı da üzerime attı. Siyah, boğazlı bir kazak, lacivert bir gömlek... Birkaç parça daha alıp üzerime attı. Ardından sonunda beklediğim işareti yaparak kasayı gösterdi.

Kasaya gidip elimdeki kıyafet yığınını bir çırpıda boşalttım. Kasiyer tek tek elbiseleri geçirdikten sonra Arel yüklü bir miktar ödeyip iki poşeti aldıktan sonra çıktı. Bıkkın bir nefes verip diğer poşetleri alarak peşinden gittim.

Ünlü bir markanın kadın kıyafetler satan bölümüne girdiğinde bıkkınlıkla peşinden gittim. Bu yaşıma kadar oldum olası sevmemiştim boşa para yatırmayı. Arel eline aldığı kırmızı, deri ve oldukça açık bir elbiseyi incelerken gözlerim irice açıldı. Hiçbir kuvvet bana bunu giydiremezdi!

KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin