Geçen her yıl boyunca hep başka insanların kurallarına göre yaşadım. Her zaman şimdi nefretten başka hiçbir şey hissetmediğim o insan ırkına benzemeye çalıştım. Hatalıydım, öğrendim. İçimdeki ses, yapmamamı söyleyen çığlıklar attıkça ben onu karanlığa gömüp, nefesini kesmeye zorladım. Peki, ne oldu? Benzemeye çalıştığım o ırk, benim nefesimi kesti. Arkamı onlara dönüp, ellerimle boğarken benliğimi, hançerin geldiği yeri bilsem de bırakmıştım kendimi, onların kanlı ellerine.
Benliğim ellerimin arasında can verirken bana hançerli bir beden kalmıştı sadece. İnsanlar yüzsüzdü ama. Dertlerine benden derman aramaya devam ettiler. Hep anlattılar ama hiç dinlemediler. Konuşmadım bende zaten. Anlayamazlardı ki! Bu uçurum benimdi ve onlar aşağıdan bakarak ne kadar yüksek olduğunu anlayamazlardı. Düşersem nasıl canımın yanacağını bilemezlerdi.
Bu kadar yanlışın içinde doğrulara kaçmak için çabalayıp yalanların dibine vururken, kaçışımda bir doğru yaratacaktım artık kendime. Öyle bir doğru olacaktı ki, bu sefer doğrularım götürecekti yanlışlarımı.
Bugün herkes için cumartesiydi, benim ise ilk kahramanlığım. Bugün herkes için hafta sonunun ilk günüydü, benim ise mutlu sona attığım ilk kanlı adımımdı. Bugün herkes ailesiyle çıkıp gezecekti, bense ailemi katledenlerin dünyasına girecektim, hiç beklemedikleri bir anda.
Arel ile birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra makul manzaramızın karşısında yerlerimizi aldık. Gözlerim siyahın bile itaat ettiği adamın ekrana yansıyan bedeninde gezinirken, gözlerimiz çakıştı.
"Planı yeniden anlatmama gerek yoktur umarım, hırçın bela," deyip alayla tısladı. Gözleri üzerimde gezinirken düşüncelerim birbirine bağlanmış, seçebildiğim düşünce sadece 'Arel'di. O ve hayranı olduğum gözleri, heybetli duruşu, elmacık kemikleri...
"Toplantıya bir şirketin temsilcisi olarak katılacağım. Sen ve Murat arka kapının önünde olacaksınız. Bir şekilde adamı arka kapıya çıkartacağım, siz de paketleyeceksiniz," dedim gözlerimi mavilerinden ayırmadan. O kadar ciddi söylemiştim ki devlet sırrı veriyor gibiydim. Arel ciddiyetime takılmayıp başını usulca salladı. Ardından eliyle saçlarımı karıştırıp, "Aferin, zeki bela," dedi. Afallasam da ifadesiz suratımı bozmadan Arel'e baktığımda başımdaki elini alıp, başparmağıyla işaret parmağını dudak kıvrımlarıma bastırıp yukarı kaldırdı. Kalbim, ritmini bozarken; yutkundum.
"Gülümse, hırçın. Somurtunca çok çirkin oluyorsun."
"Asabiyken çok çirkin oluyorsun."
"Çirkin olma gibi bir özelliğimin olduğunu düşünmüyorum."
"Kendin hakkında kötü düşünmediğinden, egoist." Alayla gülüp doğruldu. Odasına doğru çıkarken peşinden gidip kendi odama girdim.
Üzerime toplantıda giyebileceğim bir şey aradım ama kot ve kazaklardan başka işe yarar bir şeyler yoktu. Öyle ki olsa da o tarz bir yere ne giyileceğini de bilmiyordum. Aniden kapı açıldığında irkilerek arkamı döndüm. Arel elinde siyah bir elbise ve topuklularla içeri girerken gözlerimi devirdim.
"Üzerimi değiştiriyor olabilirdim."
"Değiştiremeyeceğini biliyordum."
"Neden? Müneccim misin?"
"Zekiyim," deyip, kaşlarını havalandırıp indirdikten sonra elbise ve ayakkabıyı yatağın üzerine bıraktı. Makyaj masasının önüne eğilip çekmeceleri karıştırdı. Garipser bakışlarını bana çevirdiğinde omuz silktim. Her kız makyaj yapacak diye bir kaide yoktu ya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN PEŞİNDE #wattsy2020
Novela JuvenilGİZEM GERİLİM/ #77 Bir kurşundu birleştiren iki kalbi, yıllar önce. Ölümden, yaşam doğmuştu. Bir kurşun, bir kalbi paramparça ederken diğer kalp ağır yaralı olarak devam etmişti hayatına. İki kalbin sahibi iki beden bir araya geldiklerinde gerçe...