Destan kurduğu alarmın o güzel (!) Sesi ile uyanmıştı. Hemen elini yüzünü yıkayıp, dişlerini fırçalamıştı. Üzerine sıradan bir şey giymek istiyordu. Önce arkadaşı Eda'nın aldığı beyaz bir tişört bulmuştu. Daha sonra altına Ateş ile aldıkları gri kotu geçirmişti. Sonra üzerine hırka giymek istemişti fakat bir düğmesi kopmuş gibi görünüyordu. Daha sonra biraz daha dolaba göz gezdirip siyah deri bir ceket görmüştü. Biraz fazla havalı duruyordu ama başka şansı yoktu. Onu da üzerine geçirip saçlarını örmüştü. Koşar adımlarla ile odadan çıkıp mutfağa geçtiğinde Ateş'i kahve içerken bulmuştu. Bugün daha bir yakışıklı görünmüştü gözüne. Acaba Serpil geldiği için mi böyle giyinmişti? Her ne olursa olsun onunla arasına kesinlikle mesafe koymalıydı. Çünkü dün ona çok kızmıştı... Hem de çok! Ateş koyu kahve gözlerini bir müddet kızda beklettikten sonra eli ile karşısındaki sandalyeye oturmasını işaret etmişti. Destan ikiletmeden sakin adımlarla geçip karşısına oturmuştu.
"Günaydın,"
"Günaydın."
"Kahvaltı yapmayacak mısın?"
"I-ıh, okulda bir şeyler atıştırırım. Sen?"
"Ben kahve içtim."
"Hmm... Peki o halde. Ben gideyim o zaman."
"Ben seni bırakırım." Destan bu soğukta yürümek yerine sıcak arabanın içinde gitmeyi yeğlemişti. Sessiz kalarak Ateş'in son yudumunu içmesini izliyordu. O hareket ettikçe kol kasları da buz mavisi gömleğini geriyordu. Acaba hiç gömlek yırtmış mıydı bu yüzden? Yok canım, o kadar da değildir herhalde. Yani hayır kası var ama... Hayır hayır onu bir kere, hatta iki kere üstsüz görmüştü ama çok dikkat etmemişti demek ki... Vardı ama, evet evet vardı. Hatta hayvan gibi kası vardı. Yaa hayır ama neden bu kadar düşünüyordu ki!?
"Saçmalama Destan!!"
"Efendim?"
"Yo-yok yani... Ben ayakkabımı giyeyim." Destan panduflarını yere sürüye sürüye vestiyere ilerlemişti. Siyah kadife botlarını hızlıca ayağına geçirerek dünden hazırladığı hafif çantasını koluna geçirmişti. Ne zaman bir çanta taksa aklına hep okul yılları gelirdi.
"Çantada mı hazırladın?" Ateş kabanını üzerine geçirerek soruyordu.
"Belki not filan alırım, diye iki defter koymuştum. Bir de telefon filan işte." Ateş başını sallayarak onaylanmıştı. Hızlıca apartmandan çıkarak otoparka inmişlerdi. Gri bir jipe binerek, yola koyulmuşlardı. Yaklaşık 30 dakika boyunca kimse konuşmamıştı. Okulun önünde durduklarında Destan çantasını alarak tam inecekti ki bir anda Ateş'in kolundan sımsıkı tutmasıyla resmen oturduğu yere mıhlanmıştı!
"Telefonunu hep açık tut! Sadece ders esnasında kapat. Tamam mı?"
"Hı hı, tamam."
"Ha, bir de... Al şu parayı... Kantinden yerim bir şeyler demiştin,"
"Aslında... Param var Ateş." Ateş alay ile;
"Ne kadar?" Diye sormuştu. Destan arka cebine sıkıştırdığı parayı, dar olan kotundan zorlukla çıkarabilmişti. Büzüş büzüş bir 20'lik ile 10'luk çıkarmıştı. Çarpık bir gülümseme ile parasına bakıyordu. Ateş tek kaşını kaldırarak sorar gibi bakmıştı. Dalga mı geçiyordu bu kız? Iki parmağı arasında uzattığı 200 tl'ye ise Destan aynı şekilde bakıyordu. Dalga mı geçiyordu bu adam?
"Ne oldu? Yetmez mi?" Alay ile sormuştu.
"Benimki bana yeter." Ateş ciddileşerek parayı Destan'ın elinden koymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL GÜNEŞ
ChickLit"Her neyse, gerçekten... Bugün neden çok konuşmadın ve canın sıkkındı?" Ateş hışımla yattığı yerden doğrularak yüzüme bakıyordu. Yani ışıkta öyle görünüyordu. "Neden mi? Şöyle açıklayayım; Bir bakıyorum karım dediğim kadın, ne idüğü belirsiz bir her...