Uzun ve detaylı bir plandan sonra Ulaş Destan'ı kalacağı otele bırakmıştı. Deniz de burada olmalıydı muhtemelen diye düşünmüştü Destan. Aramıştı ve açmıyordu. Resepsiyona gidip oda numarasını aldıktan sonra yerleşmeye başlamıştı. O kadar çok yorulmuştu ki kendini direkt yatağa atmıştı. O sırada telefonu çalmıştı.
"Efendim Deniz?"
"Nerdesin kızım sen?"
"Asıl sen nerdesin? Ben oteldeyim."
"Ben de oteldeyim. Bekle odana geliyorum."
"Tamam. Bekliyorum." Yaklaşık 5 dakika sonra kapısı tıklanmıştı.
"Kim o!?"
"Benim lan! Başka birini mi bekliyordun?" Kapıyı açmasıyla kızgın bir Deniz ile karşılaşmıştı.
"Nedir bu halin?" Deniz gelir gelmez Destan gibi kendini yatağa bırakmıştı. İşte körle yatan şaşı kalkar diye boşuna dememişler.
"Yahu şu İstanbul'un abazaları da bir başka! Melis'e laf attı bir iki tanesi. Dövdüm ben de."
"Eline sağlık. Peki buradaki sorun ne?"
"Melis Hanım konuşarak halledebilirdik diyor. Dedim saçma saçma konuşma Melis!"
"Hım, neyse canım. Kız kötü bir şey dememiş sonuçta."
"Sen nerelerdeydin? Aklım çıktı valla. Arıyorum açmıyorsun! Bu kız kesin kayboldu dedim biliyor musun?"
"Öyle dolaştık biraz."
"Dolaştık derken? Kiminle?" Deniz doğrulmuştu. Bu sefer Destan yanına oturmuştu.
"Ulaş ile..." Destan bütün konuşmayı Deniz'e aktarmıştı.
"Ona neden bu kadar çok güveniyorsun?"
"Çünkü ben..." Ne diyebilirdi ki? Güvenmek istiyordu sadece ve güveniyordu. Bunu nasıl açıklayabilirdi? Daha kendisiyle bile hesaplaşmamışken nasıl olur da başkalarına anlatacaktı?
"Evet, sen?"
"Deniz ben çok yoruldum. Devamlı ezilmekten, başkalarının gözünde birinin kapatması olmaktan, birini sevmişken o kişinin beni sevmemesinden, her gün aklıma o lanet olasıca yatak sahnesinin gelmesinden, güvenememekten, inanamamaktan... her şeyden çok yoruldum. Ve şu saatten sonra tek dileğim birilerine güvenmek, inanmak. Nedensizce ona güvenmek istiyorum. Onun koruması altında olmak istiyorum. Kendimi koruyamadığım için değil, sadece güvenmek için güvenmek istiyorum. Sonunu düşünmeden inanmak istiyorum. Bu kadar başka bir şey istemiyorum. Ben her gün başkasının hayaliyle yaşamak istemiyorum. Çok üzgünüm ama çok üzgünüm ki ben onu, Ateş'i unutamadım. O benim ilkimdi, sonumdu, sonsuzumdu... Ne kadar istesem de onu aklımdan çıkarmayı, başaramadım. O koyu kahve gözleri, gamzeleri, yumuşacık saçları, kıvrak zekası, dürüst ve akıllı kişiliği, o başımı döndüren kokusunu unutamadım. Her şey harika giderken birden saçma sapan bir kadınla birlikte olmasını kaldıramadım, anlıyor musun? Ve şimdi onu unutmak için önüme bir fırsat geldi. Denemeden ne olacağını bilemeyiz, bu yüzden ben de Ulaş ile denemeye karar verdim Deniz. Yanlış mı yapmışım?" Gözlerim kalbim gibi yanıyordu ve yavaş yavaş incilerim dökülmeye başlamıştı. Başım Deniz'in gövdesiyle buluştuğu anda kendimi kaybedercesine ağlamaya başlamıştım. Çaresizlik... Tarif edilemeyecek kadar güç bir duygu... Evliydim, ama sözde. Boşanmanın zamanı gelmişti işte. Kesinlikle Ankara'ya döndüğünde davayı açmalıydı. Bu iş haddinden fazla uzamıştı ve yavaş yavaş yıpranıyordu...
***
ATEŞ'TEN:
Saat 7 olduğunda duşuna girip, üzerini giyinmişti. Kahvaltısını yapıp, gelen mailleri kontrol ederken Serpil'den 3 tane cevapsız çağrı olduğunu görmüştü. Sıkıntı ile oflayarak ofise gitmek için hazırlanmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL GÜNEŞ
ChickLit"Her neyse, gerçekten... Bugün neden çok konuşmadın ve canın sıkkındı?" Ateş hışımla yattığı yerden doğrularak yüzüme bakıyordu. Yani ışıkta öyle görünüyordu. "Neden mi? Şöyle açıklayayım; Bir bakıyorum karım dediğim kadın, ne idüğü belirsiz bir her...