Gözelerimi açtığımda saat 07.12'idi. Yatakta doğruldum ve Chicee'ye baktım. Sarı saçları dağılmıştı ve uyuyordu. Sırtımı esnettikten sonra banyoya yöneldim. Yüzümü yıkadım ve saçımı yukardan at kuyruğu yaptım ve odaya geri gittim. Chicee'nin benim için seçtiği kıyafetleri giydim. Pembe bir üst, kot şort ve üstüne de tül bir ceket. Aynanın önüne geçtim ve saçımı düzelttim bu sırada Chicee uyandı
-Mangle, dedi sorar gibi
-Evet, dedim ve ona döndüm. Gözlerini ovuşturdu ve yatakta doğruldu
-Saat kaç, dedi uykulu bir sesle. Kolumdaki saate baktım ve
-Yediyi kırk beş geçiyo, dedim. Dediğimi duyduktan sonra gözlerini kocaman açtı
-Ne! dedi sesini yükselterek. Neden beni uyandırmadın, dedi
-Çok güzel uyuyordun, dedim
-Ya saçmalama, dedi ve elini savurdu. Ona güldükten sonra tekrar aynaya döndüm. Yapabildiğim kadarıyla eyeliner çektim ve Chicee'ye döndüm
-Nasıl, dedim. Yatağın ucuna geldi ve kafamı tutup baktı. Biraz inceledikten sonra başıyla onayladı.
-Beğendim, dedi fısıldayarak. Kafamı bıraktı ve banyoya yöneldi. Bende kendi işimi bitirdim ve telefonumu elime aldım. Yaklaşık 10 dakika sonra Chicee banyodan çıktı. Kendi üstünü değiştirdi.
-Telefonuma şöyle bir mesaj gelmiş, dedim. Chicee bana bakınca devam ettim. Sayın öğrenciler, saat 10'da lobide bavullarınızla birlikte gelin
-Saat şuan kaç, dedi Chicee. Saatime bakıp
-Dokuz, dedim
-Kahvaltı yapalım, dedik aynı anda. Kaşlarımızı yukarı kaldırıp indirdikten sonra odadan çıktık.
Saat on olmuştu ve biz lobide bavullarımızla bekliyorduk.
-Springtrap'in yanına otur, dedi Chicee ve omzuyla beni dürttü. Ona 'he he' bakışımı attım ve önüme döndüm
-Evet çocuklar, dedi müdürümüz. Bu küçük tatilimizin sonuna geldik. Umarım her şey istediğiniz gibi olmuştur. Her neyse şimdi ise sonuna geldik. Lütfen otobüse binelim, dedi ve otelin dışındaki otobüsü gösterdi. Chicee ile olduğumuz yerden kalktık ve otobüse yürümeye başladık. Bizimle birlikte bir kalabalık kalktı ve Chicee'yi kaybettim. Zaten kısa bi şey nerden bulcam şimdi onu. Etrafa çağresiz gözlerle baktıktan sonra bir cüsseye çarptım. Burnumu vurmuştum ve canım acımıştı. Burnumu tutarak kafamı kaldırdım. Puppet'tı.
-Pardon, dedim ve burnumu ovuşturdum
-Mangle, dedi. Resmi olarak hiç tanışmadık, dedi.
-Doğru, dedim
-Ben Puppet, dedi ve elini uzattı.
-Bende Mangle, dedim elini tutarken
-Memnun oldum, dedi. Onu kafamla onayladım
-Önden buyrun, dedi.
-Teşekkürler beyfendi, dedim ve önünde bir prenses gibi selam verip yürümeye başladım.
Otobüse girdiğimde Puppet önümden geçti ve boş bir yere oturdu. Bende başka bol yerler olmasına rağmen Springtrap'in yanına yöneldim. Koltuğun yanına geldiğimde durdum ve
-Oturabilir miyim, dedim. Bana kötü sayılabilecek bir bakış attı ve oturduğu yerde doğruldu.
-Hayır, dedi. Bunu beklemiyordum. Aldığım cevap sonrasında yavaşça ordan uzaklaştım. Chicee'nin yanına oturacakken
-Mangle, dedi tanıdık bir ses. Springtrap demişti bunu. Chicee'nin zafer bakışlarıyla Spring'in yanına yöneldim.
-Afedersin öyle demeyecektim, dedi. Ona gülümsedikten sonra yanına oturdum.
-Önemli değil, dedim ve tekrar gülümsedim. O da bana gülümsedi ve kafasını cama yasladı. Yaklaşık 5 dakika sonra otobüs haraket etti ve yolculuk başladı.
Uyandığımda yolculuk devam ediyodu. Kafamı yasladığım yerden çektim ve esnedim. Springtrap'e baktığımda o da uyuyordu. Uyurken çok sevimli gözüktüğü söylenemez. Gözleri açık gibiydi ve bu korkutucuydu. Koyu yeşil saçının bir tutamı burnunun ucundaydı. Her nefes aldığında yukarı kalkıp iniyordu. Elim istemsizce o saç tutamına gitti. Onu uyandırmamak için yavaş haraket ediyordum. Saçını tuttum ve yüzünün önünden çektim. Yumuşak mı bari, dedi iç sesim. Evet, dedim
-Neye evet, dedi Bonbon kafasını bana doğru eğmişti.
-BONBON, dedim istemsizce
-Mangle, dedi sakin bir sesle
-Şey ben şeye evet dedim, diye geveledim
-Sen ondan hoşlanıyodun değil mi, dedi. İki elimle ağzını kapadım ve
-Şşş, dedim. Gülmeye başladı ama elimle ağzını kapadığım için komik sesler çıkıyordu. O biraz daha kıkırdadıktan sonra elimi çektim ve ona gitmesini söyledim. O yanımızdan uzaklaştıktan sonra tekrar kulaklıklarımı taktım ve gözlerimi kapadım.
Tekrar uyandığımda okulun önündeydik. Kafam Springtrap'e yaslıydı. Suratımda oluşan gülümseme ile yerime biraz daha yerleştim. Bir kaç dakika sonra Springtrap uyandı. Yani bunu haraket etmesinden anlayabiliyorum. Beni koltuk altlarımdan yavaşça kaldırdı. Kendimi gülmemek için çok fazla tuttum ama başaramadım.
-Uyanık mısın, dedi bana. Sahte bir şekilde esnedim ve
-Gıdıklandığım için uyandım, dedim. Kaşlarının kaldırıp inanmamış gibi yaptı. Otobüse baktığımda sadece ben, o ve uyuyan başka bir kaç kişi kalmıştık. Oturduğum koltuktan kalktım, çantamı ve telefonumu aldıktan sonra otobüsten indim. Bütün öğrenciler bavulunu alıyor ve ailelerine sarılıyordu. Onları bir süre izledikten sonra kendi bavulumu aldım. Beni biri almaya gelmiş mi diye bir süre etrafa baktım. Tanıdık kimseyi görmeyince telefonumu çıkardım ve annemi aradım.
-Yoldayım geliyorum, dedi annem ve telefonu kapadı. Bavulumun üzerine oturdum. Etrafı izlemeye başladım. Önümden geçen bazıları bana "görüşürüz" falan diyordu. Onlara gülümseyerek cevap veriyordum bende.
-Seni de mi alan yok, dedi Foxy
-Annemi bekliyorum, dedim kısaca. Bir süre cevap vermedi sonra dedi ki
-Springtrap ile aranızda bir şey mi var?
-Ne? Yani şey, ben bilmiyorum, dedim
-Hm, dedi ve kafasını onaylar gibi salladı. O sırada annem korna çaldı ve geldiğini belli etti.
-Sonra görüşürüz, dedim Foxy'ye
-Evet görüşürüz, yani bay bay, dedi. Onun saçmalamasına gülerek tepki verdim ve arabaya bindim