Bölüm 24

140 19 22
                                    

Son ağaç gövdesini de boyamayı bitirip fırçamı masaya attım

-Sonunda be, dedim boyadığım maketi havaya kaldırırken. Springtrap'e baktığımda kafasını arkaya yatırmış uyuyordu. Ona doğru yaklaşıp suratına baktım. Ağzı açıktı ve saçları geriye düşmüştü. İstemsizce gülümsedim. Telefonunu karıştırsana, dedi iç sesim. Aklımda beliren bu düşünce ile suratımın ifadesi değişti. Yavaşça çantasına eğildim. Siyah sırt çantasının ön gözünü açtım. Fermuarın sesi boş atölyede yankılanırken uyanmaması için dua ediyordum. Çantanın ön gözü düşündüğümden daha kalabalıktı. Kulaklık, geçen haftanın ödevi, telefonu ve hap. Bir dakika HAP MI? Elimi telefondan çekip hapa baktım. Küçük beyaz plastik bir kutunun içi hapla dolu olduğu çıkardığı seslerden belliydi. Uyuşturucuyu getirmezsen kızı alırız. İç sesim arkadan arkadan beni korkutuyordu. Yoksa bu haplar uyuşturucu muydu? Springtrap de mi uyuşturucu kullanıyordu? Springtrap uyuşturucu mu satıyordu? Zaten satıyo. Peki ya kullanıyo mu? Ne bileyim ben

-MANGLEEE!
Chicee içeri ışık hızıyla girmişti. Onun bu ani gelişi elimdeki hapı düşürmeme sebep ve Springtrap'in uyanmadına sebep olmuştu.
Elimden düşen kutunun içindeki haplar yere dağılırken kendime küfrettim. Gerçekten sıçmıştım. Springtrap bana anlamaz gözlerle bakıyor, Chicee ise bize doğru koşuyordu. Springtrap'i görünce yüzü düştü ve yerdeki haplara baktı.

-Bir açıklaman var mı, dedi Springtrap

-Ben, dedim. Sesim titremeye gözlerim dolmaya başlamıştı. Chicee yerdeki haplardan birini alıp incelemeye başladı

-Hey hey bırak onu, dedi Springtrap ayağa kalkarken. Chicee'nin elinden hapı aldı ve yerdekileri toplamaya başladı. Bende yardım etmek için eğildim.

-Bırak, dedi net bir sesle. Seninle sonra görüşücez, diye ekledi. Çenemin titrediğini hissettim. Olduğum yerden hızla kalkıp çantamı aldım. Koşar adımlarla atölyeden çıkıp tuvalete yöneldim. Kabinlerden birine girip kapıyı kitledim. Tuvaletin kapağını kapatıp oturdum. Kafamı ellerimin arasına alıdım, dirseklerimi dizlerime yasladım.

-Mangle, dedi tanıdık bir ses.

-Burdayım, dedim sesimin titremesine engel olmaya çalışırken. Chicee kapıyı tıklattı. Kilidi açıp içeri girmesini izledim. Yanıma çöktü ve dizime elini koydu

-Özür dilerim, dedi. Kaşlarının ortası yukarı doğru kıvrılmıştı

-Dilemene gerek yok, çantayı karıştırmak benim fikrimdi; dedim. Ne düşündüysem sanki, diye devam ettim.

-Keşke içeri öyle dalmasaydım, diye mırıldandı

-Of boşver ya, dedim onu neşelendirmek için

-Aynen olan oldu artık yapacak bir şey yok, dedi

-Evet böyle düşünelim, hem sana anlatmam gereken şeyler var; dedim

-Dinliyorum, dedi kafasını dizime koyarken

-Tuvalette anlatmak tercih edeceğim bir şey değil, dedim

-Ah haklısın, dedi ve tuvaletten çıktık


***


-Hahaha Foxy'yi Springtrap mi sandın?

-Ya gülmeyi kes, dedim ve kolunu cimcikledim

-Ya ama haha çok salaksın, dedi. Konuşamayacak kadar gülmesi sinirimi bozuyordu.

-CHICEE, diye bağırdım. Bağırmam onu daha da güldürmüştü

-Ya sana da hiçbir şey anlatılmıyo, dedim ellerimi önümde birleştirip sırtımı ona dönerken

-Tamam tamam küsme, dedi ve arkadan bana sarıldı. Yanlız anlamadığım şey, dedi. Ben ona dönünce devam etti

-O içmişti ama sen sarhoş gibiydin, dedi. Sesindeki yargılayan ton gözlerimi kaçırmama sebep olmuştu

-Tuhaf biliyorum, dedim.


Günün geri kalanında atölyede tek başıma maket boyayarak geçirmiştim. Springtrap'i günün kalanında çok az görmüştüm. Yanına gidip özür dilemeye yeltendiğimde benden uzaklaşıyordu ve onu kaybediyordum.

Aklımdaki düşünceleri okul zilinin melodisi bozdu. Okul bitmişti ve bunun getirdiği mutlulukla ayağa kalktım. Boyadığım maketleri kurumaları için kenara bıraktım ve çantamı aldım. Atölyenin anahtarı bende olmadığı için sadece kapıyı kapatıp çıktım.

Okul koridorları düşündüğümden çok daha çabuk boşalmıştı. Tek başıma bir süre yürüdükten sonra bahçeye çıktım. Servisime yönelmişken onu gördüm. Sırtını duvara yaslamış telefonundan bir şeylere bakıyordu. Özür dilemek için iyi bir zaman olduğunu düşünüp adımlarımı ona çevirdim. Adımlarımı her ne kadar emin atmaya çalışsam da kendimi o kadar güçlü hissetmiyordum. Sonuçta çantasını karıştırmıştım ve beni yakalamıştı. Neden yaptığını sorarsa ne diyeceksin? İç sesim haklıydı. Ne diyecektim ona? Sana aşığım ve sapık biriyim telefonunu karıştıracaktım ama hapları görünce merak ettim mi? Bunun iyi bir cevap olacağından emin değilim. Adımlarımı durdurdum. Ona verecek bir cevap bulmam lazımdı. En azından tatmin edici. Eve git, kendine bir cevap bul. Yarın özür dilersin. İç sesimin söylediğiyle yönümü tekrar servise çevirdim. Ama benden kaçıyor. Yarın da kaçmaya devam eder. Aklımdaki bu düşünceyle yönümü tekrar ona çevirdim. Bir karar ver salak gibi ortada dönüyosun.

Olduğum yerde bir süre durdum. Derin bir nefes aldım ve olduğu tarafa yürümeye başladım. Telefonunu arka cebine koydu ve yaslandığı duvardan çekildi. Okul kapısına yöneldi ve dışarı çıktı. Gözlerimle onu izlerken adımlarımın durduğunu fark ettim. Hadiii kaçıracaksın onu. İç sesimden cesaret alıp adımlarımı hızlandırdım.

Okul kapısından çıkınca iki tarafıma da baktım. Okul çıkışı olduğu için kaldırımlar kalabalıktı ama yine de onu gördüm. Hızlı adımlarla milleti teperek yanına ulaşmayı denedim ama gözden kaybolmuştu. Bir süre etrafıma bakındım. Gitmiş olabileceği yollara baktım. Onu kaybettiğimi anladığımda omuzlarımı düşürdüm. Başım önde ilerlerken birine çarptım. O olma ihtimaliyle kafamı kaldırdım.

-Oh pardon, dedim ve yoluma devam ettim. Tabiki de o değildi nasıl o olduğumu düşündüm ki. Böyle tesadüfler benim hayat- Karşı kaldırımdaki o mu? Kafamı hızla kaldırıp o mu diye baktım. Gerçekten o'ydu. Yüzüme aptal bi' gülümseme yayılırken belli bir mesafeden onu izlemeye başladım. Sapık. İç sesime aldırmayıp izlemeye devam ettim.

Ara sokaklardan geçip daha önce şehrin hiç gelmediğim bir yerine kadar geldik. Olduğumuz yere baktım. Yüksek binalardan ibaretti. Araba girişi olmadığı için sessiz bir yerdi. Springtrap ve ben dışında dolaşan adamlar vardı. Adamların bana olan bakışından Springtrap'e biraz daha yaklaştım. Aramızda yaklaşık yedi adımlık bir mesafe vardı. Yalnız sen söyleyeceğini unuttun çocuğu izliyosun. İç sesimin beni uyarmasıyla adını söylemeye hazırlandım. Ağzımı açmış adını bağıracakken bir binaya girdi.

Bayan Lee'nin Psikiyatri Merkezi

DEEP /springleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin