Aşağı kata bir çita kadar hızlı indim. Sebebini bilmiyorum ama evi toplamam gerekiyormuş gibi hissediyorum. En azından alt katı.
Perşembe günü ev temizlenmişti ancak..benim düzenli biri olduğum söylenemez.
Önce salondaki ve mutfaktaki saç havlularını topladım. Onları yumak haline getirip ne iyi basketçileri bile kıskandırabilecek bir atışla kitli sepetine attım. Sonra sipariş ettiğim yemeklerin çöplerini topladım. Kendi kıyafetlerimi de ortadan kaldırdıktan sonra geriye sadece etrafın tozunu almak kalmıştı. Olabildiğince hızlı bir şekilde etrafı sildim. Yerinden oynayan bazı eşyaları de düzelttikten sonra alt kat normale dönmüştü. Ellerimi belime koyup çıkardığım işe baktım. Gerçekten güzel olmuştu. Yani evet, dedi iç sesim. Onun da onayını aldığım için kendimle gurur duydum. Bu düşüncelerimi üst kattan telefonumun zil sesi bölü. Üst kata kendi odama çıktım. Arayan Chica'ydı.-Evinin önündeyiz, dedi
-Bekle ne, bile diyemeden telefonu yüzüme kapadı. Evin önünü gören penceremden bakınca onları gördüm. Chica, Foxy ve Springtrap. Yaklaşık beş dakika boyunca Springtrap'i izledikten sonra aşağı inme fikri aklımda yankılandı. Aşağıya doğru hızlı adımlarla indim. Telefonumu arka cebime sokuşturup ayakkabılarımı giymeye başladım.
-Sonunda, dedi Foxy ben evin kapısını kapatırken. Ona kötü bakışlarımı atıp yanlarına yürüdüm.
-Eviniz düşündüğümden daha güzelmiş, dedi Chica. Ona gülümsedim ve
-Ee, nasıl gitcez; dedim
-Dolmuş, dedi Springtrap yanıma yaklaşırken. Bana yaklaşırken göz teması kurmayı da unutmamıştı. Tam yanımda durdu ve
-Daha iyi bir fikri olan, dedi
-Abimden bizi bırakmasını isteyebilirim, dedi Chica
-Daha iyi olur hem poşetleri koyacak düzgün bi yerimiz olur, dedi Springtrap. Chica başıyla onayladı ve telefonunu çıkardı
-Alo abicim..yok hayır bir şey istemicem, aslında isticem..şey ya bizi bir yere bırakabilir misin..ya hemen hayır deme..tam olarak nereye gitcez, dedi Chica Springtrap'e bakarak.
-Tarif ederiz çok uzak sayılmaz, dedi Springtrap
-Çok uzak değilmiş..Ay seni çok seviyorum..tamam tamam, dedi ve kapattı. Geliyo, dedi ve telefonunu arka cebine koydu. Yaklaşık 10 dakika sonra abisi geldi ve arabaya bindik
***
-Şurdan sağa, dedi Springtrap eliyle sağ tarafı göstererek
-Burası mı, dedi Chica'nın abisi
-Evet, dedi ve arabadan indik. Geldiğimiz yerin küçükken en sevdiğim mağazalardan biri olduğunu gördüm. Annemle buraya gelir boyalar alır ve bahçede bulduğumuz taşları boyardık.
-Burayı biliyorum, diye mırıldandım
-Gerçekten mi, dedi Springtrap. Başımı evet anlamında salladım ve içeri yöneldim.
Küçüklüğümdekiyle aynıydı. Girişin sol tarafında kasalar, sağ tarafında depo ve ilerisi de uçsuz bucaksız raf. Arayabileceğiniz her şeyin olduğu bir mağazaydı. Boyalar, fırçalar, maketler, killer falan filan
-Tam olarak neler alıcaz, dedim. Chica çantasından bir kağıt çıkardı ve bana uzattı. Listeye göz attım ve ona geri verdim. Bu sırada Foxy elinde market arabasıyla yanımıza yaklaştı.
-Gruplara ayrılalım, dedi Chica. Hem işimiz kısa sürer
-Aynen, dedim başımla onu onaylarken
-İyi o zaman, dedi Spring. Chica'nın elindeki kağıdı ortadan yırttı ve diğer yarısını tekrar Chica'ya verdi.
-Sen benle gel, dedi kolumu dürterken. Siz de ikiniz gidin, dedi eliyle ikisini gösterirken. Kimse onu onaylamamıştı ama Sprintrap çoktan yürümeye başlamıştı. Bende sepetlerden bir tane kapıp Spring'in peşine takıldım. O önden listeye bakılıyordu. Boya reyonuna geldiğimizde yine o öndeydi.
-Mavi, sarı, yeşil, kır- bir şey diyim mi bütün boyalardan al, dedi Springtrap. Ben rafa uzanıp boyaları alıyordum. Tabi bilirsiniz, boyum 162 olunca bazı raflara ulaşamıyordum. Temel renkleri almıştım ama diğerleri ulaşamayacağım raflardaydı
-Springtrap, dedi yalvaran bir sesle. Bana bakınca üst raftaki boyaları gösterdim. Sırıttıktan sonra uzanmasına bile gerek kalmadan boya şişelerini aldı. Bana şişeleri uzatırken onla göz teması kurmamaya çalışıyordum. Ama güldüğünü çıkardığı seslerden anlıyordum. Boyaları sepete koyup Spring'e baktım.
-Başka ne alıcaz, dedim. Listeye göz attıktan sonra bana döndü ve
-Fırça, dedi. Yine aynı reyonda ilerledik ve fırçaların olduğu bölüme geldik.
-Hangilerini almalıyım, dedim fırçaları gösterirken
-Bilmem, dedi omuzlarının yukarı kaldırıp indirirken. Tekrar rafa baktım ve 3 ince, 3 kalın fırça aldım.
-Sanırım bunlar yeterli olur, dedim sepetle onları koyarken.
-Hı hı, dedi. Bana değil telefonuna odaklanmıştı. Ona iç geçindikten sonra arka cebine sıkıştırdığı listeye uzandım. Almadığımız sadece mukavva kalmıştı.
-Ne taraftan, dedim
-Ha, şey umm burası, dedi önden ilerleyerek. Bu sırada arkamızda kıkırdayan kızları gördüm. Onlara göz ucuyla baktığımda Springtrap'i kesiyorlardı. Yaptıkları beni sinirlendirmişti. Hızlı adımlarla Springtrap'e yetiştim
-Şu kızlar sana mı bakıyo, dedim kafamla arkayı gösterirken. Çaktırmadan yapacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı
-Şu kızlar mı, dedi sesini yükseltip kızları parmakla göstererek. İki kız onlardan bahsettiğimizi gördüklerinde gülmeyi bırakıp gözden kayboldular. Bir kızların gittiği yola bir Springtrap'e baktım. Hiçbir şey olmamış gibi sepeti sürmeye devam etti. Onun gibi umursamaz davranarak arkasından ilerledim.
Son alacağımız malzeme olan mukavvanın yerini güç bela bulduktan sonra reyonun önünde durduk
-Kalın mı almalıyız, ince mi?
-Bilmem, dedi Springtrap. Dirseklerini alışveriş sepetinin tutma kısmına yaslamıştı.
-Kalın alıyorum o zaman, dedim. Ona baktığımda kafasıyla beni onayladı. Yine boyumun yetmeyeceği bir yer olduğu için parmak ucuna çıktım
-Yardım ister misin, dedi ukala bir sesle
-Kendim yapabilirim, diyip zıplamaya başladım. Mukavvayı tam tuttuğum sırada yere döşmüş olan karton ayaklarımın altından kayma kararı aldı. Bir elimde mukavva ve bir elimle de kafamı siper almış şekilde yere düşerken sanki zaman daha yavaş akmaya başlamıştı. Yere düşünce popomun ne kadar acıyacağını düşünerek gözlerimi sımsıkı kapadım. Yerle buluşacağım sırada iki kürek gibi eli sırtımda ve belimde hissettim. Yere düşmediğimi anladığımda sımsıkı kapandığım gözlerimi yavaşça açtım. Karşımda Springtra'in yüzünü görmek çok şaşırtıcı değilidi ama bu kadar yakın olması kalbimi daha hızlı attırıyordu. Bir süre gözlerimin içine baktı. Ardından kısa bir süre gözlerini kaçırdı. Suratına yarım bir gülümseme yerleştirdi ve dudaklarını benimkine değdirdi.