Bölüm 28

224 11 30
                                    

Kapının alacaklı gibi çalınması sıçrayarak uyanmama sebep olmuştu. Telefonuma uzanıp saate baktım. 04:23
Bİ' GİDİP BAKSAN MI ACABA? Denimden beri ön kapını yumrukluyorlar!
İç sesimin bana verdiği komutla ayaklarım giriş kapısına doğru yöneldi. Sanki kapıya yaklaştıkça vurma sesleri de yükseliyordu. Yanımıza bıçak almamız gerekirdi.
İkinci iç sesimin bu kadar mantıklı konuşması hoşuma gidiyordu. Ama benden daha zeki olması da üzmüyor değil. Zaten "senin" iç sesinim ben senim. Haklısın yani bu durumd-
YAV ŞU KAPIYA BİR BAKAR MISIN!
İlk iç sesimin dediğini yaparak kapının deliğinden baktım.
Bu saatte neden kapımı böyle çalsın ki? Kapı deliğinden hareketlerini izledim. Son bi defa vurmak için elini kaldırdı. Gözlerini kapadı derin bir nefes aldıktan sonra yumruğunu indirdi. Yüzündeki çaresiz ifade beni meraklandırıyordu. Arkasını döndü ve yavaş adımlarla uzaklaşmaya başladı.
Kapının kilidini açtım ve kafamı dışarı uzattım

-Springtrap?

Adını seslendikten sonra arkasını döndü. Yüzündeki endişenin sebebini anlamaya çalışırken beni de itip içeri girdi. Yaptıklarına anlam veremeden sadece izledim. Bir süre dışarıya bakmaya devam etti ve kapıyı hızla kapadı. Olan bütün kilitleri de kapadıktan sonda sırtını kapıya yasladı. Ha? İç ses inan bende anlam veremedim.
Bir süre gözleri kapalı bir şekilde nefesini düzenledi. Neden bir uyuşturucu kaçakçısını eve aldın ki? Belki o mesajın geldiği adamlardan kaçıyordu. ADAMLAR EVET!
Son bir derin nefes daha aldıktan sonra gözlerini açtı ve bana baktı. Bunun gözleri mi doldu ben mi yanlış görüyorum.

-Özür dilerim Mangle. Ben seni çok kötü bişeye bulaştırdım.

Uyuşturucuyu getirmezsen kızı alırız. İlk ben dicektim püh.

-Anlayamadım, dedim. İç seslerimin söyledikleri her ne kadar anlamamı sağlasa da bu kesin olan bişey değildi. Ona sorup tam öğrenmem gerekiyordu.

-Ben, dedi ve durdu. Gözlerini kapatıp kaşlarını çattı. Seni çok kötü bir şeyin içine sürükledim, dedi. Bunu söylerken gözümün içine değil de yere odaklanmıştı.
Bir süre sessizce bekledik. Ne demem, ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Hayal kırıklığı ve üzüntü duygularımın hepsi birbirine karışmıştı.

-Daha açık konuşur musun, dedim.

-Önce oturmak isteyebilirsin, dedi. Yüzündeki durgun ifade kalbimi acıtıyordu. Sanki karşımda Springtrap Stiller değil de parkta annesini kaybetmiş bir çocuk vardı. Üzgün, çaresiz ve endişeli.

-İçeri gel, dedim ve az önce kalktığım koltuğa ilerledim. İkimiz de oturduktan sonra başladı.

-Seni ilk gördüğüm zaman bunları anlatacağım aklıma gelmezdi Mangle, diye başladı. Bana değil de yerdeki halıya odaklanmıştı.

Springtrap'in Bakış Açısından

Aklımda dönen cümleleri toplayamıyordum. Sanki bütün sözcükler kafamda dans ediyordu.
Bir süre yerdeki halıya baktım. Ona artık anlatmam gerekiyordu. Hayatı benim yüzümden tehlikedeydi ve bundan haberi bile olmadan yaşıyordu. Belki bu onun için daha iyi olurdu emin değilim. Onu kendim koruyabilirdim. Ya da kendi kendini korumasını bekleyebilirdim. Springtrap bazen beynini kullanmadan konuşuyorsun. Yarın kadar olan bir kızdan beklediklerin biraz fazla değil mi sence de? Karşısına senin gibi daha zihnini bile kontrol edemeyen bir aptal  çıksa belki baş edebilir ancak kimlerle karşı karşı olduğunu en iyi sen biliyorsun, baban. Aklımdaki ses yine doğruları söylüyordu. Mangle'ı daha benim bile kaldıramayacağım bir yükün altına tek başına sokamazdım.

DEEP /springleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin