Bayan Lee'nin Psikiyatri Merkezi
Adımlarım istemsizce oraya yöneldi. Etraftaki binalar gibi dış yüzeyi camlardan ibaretti. Girişine yüksek merdivenlerden çıktıktan sonra ulaşılıyordu.
Bizimki şizofren mi çıktı şimdi? İç sesimin dediği şey bir süre beni düşündürse de onu umursamayıp beyaz mermer merdivenleri çıkmaya başladım. Cam otomatik bir kapıdan geçtikten sonra karşıma geniş bir bekleme alanı çıktı. Yüksek tavanı, mermer zemini ve belli yerlerden yükselen silindir kolonlar vardı. Genel olarak her şey mermer olduğu için farklı bir havası vardı.
İçeri girdiğinizde ilk karşınıza danışma çıkıyordu ve onun iki yanındaki sıra sıra bekleme koltukları. Koltuklar koyu bordo bir kumaşla kaplanmıştı. İçerisi genel olarak zaten karanlıktı. Etrafı camlarla kaplı bir bina neden karanlık olsun ki? MANTIK NERDE?! İç sesimin dediğini kafamla onaylayıp Springtrap'e baktım. Bir süre etrafa göz gezdirdikten sonra danışmadaki kadınla konuştuğunu gördüm. Ortam sessiz olduğu için konuşmaları duyabiliyordum. En yakınımdaki kolonun arkasına geçip onları dinlemeye başladım. Sen iyice sapık oldun ha. Kes sesini iç ses! Şimdi sırası değil-Bayan Lee ile bir görüşmem vardı, dedi. Sesi çok elit ve üst seviye birinin sesi gibi çıkmıştı. Normalde olan sesine hiç benzemiyordu
-Adınız neydi, dedi kadın
-Springtrap Stiller, dedi. Kadının klavyeye basma sesleri kulağıma net bir şekilde geliyordu.
-Bayan Lee sizi birazdan alacak, dedi danışman
-Teşekkürler, dedi Springtrap. Bekleme koltuklarına oturdu ve telefonunu çıkardı. Git özür dile. Adımlarım ona yöneldi ama tekrar durdum. Belki de işi bittikten sonra özür dilemek daha iyi olabilir. Kafası bulanmaz hem. Aklımdaki bu 2. düşünce daha mantıklı geldiği için durdum. Adımlarımı dışarı çevirdim. Yakınlarda gördüğüm pastane beklemek için iyi bir nokta olabilirdi.
Yaklaşık 1 saatimi tek başıma kendine aldığım milkshake'i karıştırarak geçirmiştim. Çıkmasını bekleyene kadar aklımdan türlü türlü özür dileme senaryosu geçmişti. Başlıca şunlar geliyor
1. Yanımdan geçerken -oturduğum masa yol tarafına bakıyor- adını seslenip yanıma oturmasını istiyeceğim. Ardından klasik bir özür
2. Bir saatimi boşa harcayıp eve gidip mesajla özür dileyebilirim
3. Sanki burdan tesadüfen geçiyormuş gibi yapıp özür dileyebilirim
4. Onu sapık gibi izlemeye devam edip bir durakta durunca özür dileyebilirim
İçimden bir ses dördüncüyü yapacaksın diyor. İç sesime gözlerimi devirip önümdeki milkshake'in son yudumunu aldım. Etrafımdaki masalara baktım. Hemen iki yanımdaki masada sevimli bir çift oturuyordu. Bir süre onlara baktıktan sonra bunun ne kadar tuhaf bir hareket olduğunu fark ettim. Düşünün, küçük bir kafede sevgilinizle oturuyorsunuz. Yan masanızdaki yalnız başına oturan bir kız sizi gözetliyor. Ben olsam ister istemez tedirgin olurdum.
Bir süre oturmaya devam ettikten sonra popomun uyuştuğunu fark ettim. Hesabımı ödeyim pastaneden çıktım. Psikiyatri merkezine yürümeye başladım. Merdivenlerden çıkarken içimdeki heyecan da artmıştı. Derin bir nefes alıp filmli camları olan otomatik kapının önüne geldim. Kapının açılmadı ve benim birine çarpmam bir olmuştu. Ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Burnumu tutup yüzümü buruşturdum. Birkaç adım gerileyip kime çarptığına bakac- MERDİVENLER!!!
Ayağım boşluğa gelmesiyle arkaya sendelendim. Ellerimi oynatarak zaten bozulmuş dengemi sağlamaya çalıştım. Olmayacağını anladığım zaman bildiğim son duaları okumaya başladım. Acaba kafamı merdivenlere vurunca ne kadar canım acıyacak? Acaba ne kadar rezil olucam? Acaba ölecek miyim? Ölürsem acaba Springtrap cenazeme gelir mi? Cenazeme gelirse ağlar mı? Ağlarsa yapmacık mı ağlar yoksa harbiden ağlar mı? Neden hala acı duymuyorum? Ani ölüm falan mı oldu? Kapadığın gözlerini açar mısın canım.
Düşerken sımsıkı kapadığım gözlerimi açtım. Sağ bileğimden sıkı bir şekilde tutulmuştu. Hayatımı kurtaran kişiye minnettar gözlerimi çevirdim. Springtrap? Springtrap? İçindeki iki ses de onayladığında hayal görmediğimi anladım. Springtrap hayatımı -tabi bu tartışılır- kurtarmıştı.