Bölüm 26

264 15 46
                                    

-Benimle uyur musun?

Springtrap'in dediği gözlerimi büyütmeme sebep olmuştu. Çok özgüvenli söylemişti bunu. Buraya 'gerçekten' konuşmak için getirdiğim tek kızsın. Birkaç kez yutkundum. Springtrap bana sorusunun cevabını beklediğini belirten bir bakış attı

-Springtrap, dedim.

-Hadi ama sadece uyuyacağız, dedi. Sesindeki yalvaran ton "hayır" dememi zorlaştırıyordu. Bir süre durup en kötü ne olabileceğini düşündüm. Derin bir nefes aldım ve

-Peki, dedim. Yüzüne yayılan gülümsemeyle bende güldüm

-Saat kaç, dedim. Duvarda asılı olan saate baktı ve

-On bir, dedi. 

-Yarın okul var, dedim

-Yatmalı mıyız, dedi. Ona çok-uykum-yok-ama-sabah-erken-kalkamayacağı-biliyorum-bu-yüzden-yatalım bakışımı attım.

-İyi o zaman gel, dedi ve yatak odasına yöneldi. 


Yanımda Springtrap'in yatıyor olması uyumamı zorlaştırıyordu. Kalbim sanki göğüs kafesimden fırlayıp uçacak gibi hızlı atıyordu. Battaniyeyi biraz daha üstüme çekip Springtrap'e sırtımı döndüm. Kendi odanda olduğunu hayal et. İki numaralı iç sesimin dediğini uyguladım. Eğer kendi odamda olduğumu hayal edersem onunla yattığımı bile unutabilirdim. 

Enseme yapışmış saçlarımı arkaya attım ve elimi başımın altına yerleştirdim. Normalde yatağımın hep santimetresini kaplayarak yatardım ama şuan yanımda o olduğu için bunu yapmak kabalık olurdu. 

Dakikalar geçiyor ama benim uykum gelmiyordu. Springtrap'in düzgün nefes alış seslerinden uyuduğunu anlayabiliyordum. Kafamı arkaya doğru çevirdim. O da bana sırtını dönmüştü. Yüzünü görememek hayal kırıklığı yaratmıştı. Ani bir hareketle bana doğru döndü. Refleks olarak uyuyor taklidi yapmaya devam ettim. Kolunu bana doğru attı. Biraz bana doğru yaklaştı ve göğsünü sırtıma değdirdi. Yorum yapmak istemiyorum. Bu pozisyonda uyuyamayacağımdan adım gibi emindim. Suratım şimdiden kırmızıya dönüyordu

-Springtrap, diye fısıldadım. 

-Hı, diye bir ses çıkardı

-Bu şekilde uyuya-

-Mangle şuan çok rahatım lütfen sus ve uyu

-Ama ben-

Sözümü bitirmeme izin vermeden belimde olan koluyla ağzımı kapadı. Kaçamak herhangi bir şey aradım. Tuvalete gitmem lazım diyebilirdim. Uzun zamandır ondan hoşlanıyosun, şu zamanın tadını çıkarsana. İç sesim haklıydı. Belki sadece rahatlayıp uyumam lazımdı.


***


Sabah uyandığımda yatakta tek başımaydım. Sırtımı esnettim ve saate baktım. Yediyi üç geçiyordu. Yataktan kalkıp odadan çıktım

Mutfağa girdiğimde Springtrap önündeki tostu yiyordu

-Günaydın, dedim ve karşısına oturdum. Benim için de tost var mı diye baktım ancak yoktu. 

-Günaydın, dedi

-Kendime kahvaltı hazırlayabilir miyim, dedim. 

-Evde ekmek yok, dünden kalan pizzayı ye; dedi. Sesi soğuktu. Dünkü tavırlarından eser yoktu. 

-Kötü bir şey mi yaptım, dedim. Bana kısa bir bakış attı ve konuştu

-Dün aynı yatağa nasıl girdik pek bir fikrim yok, dedi. Ona anlamaz bakışlar atınca devam etti

-Senden beklemezdim Mangle, iyi bir kıza benziyordun

-Ne diyosun sen, dedim sesim düşündüğümden sessiz ve güçsüz çıkmıştı

-Benle uyumak istediğini sen söyledin

-Gerçekten sadece uyuyacağımızı mı sandın, dedi. Gülüyordu ama her zamanki gibi değildi

-Öyle bir şey yapış olamayız, dedim

-Ah evet yaptık, dedi. Hatta isteyen sendin

Son söylediği şey kafama kurşun gibi geldi. Sinir, üzüntü, pişmanlık hepsi bir aradaydı. Ne diyeceğimi ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece bunların kötü bir şaka olduğunu söylemesini istiyordum. 

Olduğum yere çivilenmiştim resmen. Her şey yavaşlamıştı. Duvardaki saatin tik tak sesleri yükselmişti. Dışarıdaki kuşların sesi fazla gelmeye başladı. Springtrap'in giydiği turuncu kazak gözümü yormaya başlamıştı. Titrediğimi hissettim. Aldığım nefesler yetmemeye, midem bulanmaya başlamıştı. Burdan çıkmam lazımdı. Dengemi sağlayamayıp sendeledim. Devirdiğim tuzluk umrumda değildi. Springtrap'in yüzüne son bir kez bakıp bunun şaka olduğunu söylemesini bekledim. Ama öyle değildi. Suratı son derece ifadesiz ve sakindi. 

Apartan dairesinden apar topar çıkıp merdivenlere yöneldim. Asansörleri kullanırsam daha kötü olabilirdim. En alt kata indim ve kendimi dışarı attım. Nefesimi düzeltmeye çalıştım. Bir süre sonra rahatladığımı hissettim. Her şey normale dönüyordu. Oturduğum merdiven basamaklarından kalkıp ceplerimi yokladım. Yanımda sadece telefonum ve bileğimdeki üç kuruş etmez bir toka vardı. Telefonumu aldım. Dün Chicee beni 5 kez aramıştı. Hiç birine cevap vermediğim için büyük ihtimalle bana çok kızgındı. Onun numarasını tuşlayıp ara butonuna bastım. Birkaç kez çaldıktan sonra açıldı

-Ya nerdesin sen, diye bağırdı Chicee

-Springtrap'in evinin önünde, dedim. Sesim az önceki olaylar aklıma geldiği için ağlamaklı çıkmıştı

-Noldu, dedi. Sesi bir anda yumuşamıştı

-Ya çok kötü şeyler, dedim. Bu sefer ağlamaya başlamıştım

-Ya çatlatma adamı noldu, dedi

-Sanırım ben ve Springtrap..

-Haydaa, dedi Chicee. 

-Yanımda para yok, eve nasıl gelicem; dedim

-Arabası olan bir tanıdığın var mı?


Çoğunuzun tahmin edebileceği gibi Foxy'nin arabasındaydım. Bana Springtrap'in ne kadar kötü, alçak, piç, uyuşturucu kaçakçısı bir playboy olduğu ile ilgili uzun bir konuşma yapmıştı. Onu her ne kadar haklı bulsam da salak mı salak kalbim Springtrap'e karşı bir şeyler besliyordu. 

Kafamı kaldırıp hangi dersteyi diye baktım. Sanırım dört derstir kafamı kaldırmamıştım. Matematik dersinde olduğumuzu anladıktan sonra kafamı tekrar sıraya koydum. Gözlerimi kapadım ve dersin boş geçmesini diledim. Şuan ihtiyacım olan şey gerçekten buydu. Ve belki 186 boyunda genel olarak kalbini kıran birinden rahatlatıcı uzun bir sarılma seansı. İkinci iç sesimi çaktırmadan onaylayıp etrafa bakındım. Öğrenciler kafasına göre takıldığına göre sanırım gerçekten ders boştu. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Doğrulup kafamı kaşıdım. Bileğimdeki tokayı kafama geçirip yerimden kalktım. Ders boş olduğuna göre kantine gitmemde bir sorun olmazdı. Sıcak bir şeyler içersem rahatlayacağımdan eminim

DEEP /springleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin