Aşk; bir kişinin dünyanın geri kalanından daha önemli olmasıdır...
Uzun bir yol vardı genç kızın önünde. Daha yürümesi gereken, yeri geldiğinde koşması gereken, düşüp diz kapaklarının kan içinde kalması gereken...
Uzun yolda yürümeye başladığı her seferde düşmese yolu bitirebilirdi lakin o yolda önüne çıkan her engel genç kızın yaralanmasına sebep oluyordu.
O yol Azad Ağa'ydı.
Önüne çıkan her engel ise Azad Ağa'nın yüreğine bağladığı büyük taşlardan oluşuyordu. Adam sevemem diyordu ama kadın inanıyordu. Adam bir gün gelecek taşlarla kaplı yüreğini ellerine verecekti. O uzun yolun sonunda Azad Ağa'ya kavuşacaktı.
Kocasının yatağa yerleşmesinden sonra tepsiyi kucağına alarak oturan genç kız elindeki çatala odaklanarak kahvaltılıkları kocasına yedirmeye başlamıştı. Sağ kolunu hareket ettirememek ona epey bir zorluk çıkarıyor olacak ki banyoya girdiğinde ettiği küfürler banyo duvarlarında yankılanıyordu.
Sabah kocasının hemen dibinde uyanmış, ılık nefesini saç diplerinde tam olarak hissetmişti. Uyku mahmuru halinden hemen sıyrılmış kocaman olan gözleriyle bakakalmıştı uyuyan kocasına. Erkeksi kokusu burnuna dolarken elinde kalp çarpıntısıyla kalakalmıştı.
Tabaktaki otlu peynirden bir çatal alarak kocasına uzatacağı sırada sorduğu soruyla kalakalmıştı.
"Dayeni neden göremedim düğünde?"
Burnunun ucu sızladı genç kızın. Çatalı tutan eli titreyince tabağa koyarak yutkundu.
"Dayem (annem)" dedi kuru bir sesle. Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı.
"Beni doğurduktan sonra ölmüş"Sulanan gözlerini kırpıştırarak kocasına baktığında koyu kahveler ne kadar tepkisiz olsa da saf bir şefkatten başka bir şey görmemişti. O gözler acıma ile değil de anlayışla bakıyordu. Sol elini genç kızın başının arkasına attığında ne olduğunu anlamayan Dilruba öne doğru çekilerek alnından öpüldüğünde oldukça şaşırmış içi sevgiyle, sıcacık olmuştu.
"Bilmiyordum" diye mırıldandığında, Dilruba başını sallayarak elini boşver anlamında salladı. Ne de olsa artık alışmıştı. Daha küçük yaşta her gece annesini özleyip ağlayarak uyuyakaldığı sabahların sonunda anlamıştı annesinin bir daha gelmeyeceğini.
"Bir önemi yok Ağa'm ben alıştım"
Azad Ağa, kucağındaki tepsiye bakan güzel karısının yine hüzünlendiğini sesinin burukluğundan anlamıştı. Bir Ağa bile olsa Dilruba civar köyden olduğu için hakkında bir şey bilmiyordu. Zaten yeni Ağa olmuştu nasıl bilebilirdi ki?
'Alıştım' demişti güzel karısı. Daha kendisi bile annesinin yokluğunu her saniye hissederken kim bilir karısının küçük yüreği nasıl da acı çekiyordu? İçi ezilirken sol eliyle karısının kucağındaki tepsiyi alıp kenara koyarak onu kendine çekmişti. Başı sağ koluna çarpıp yarasını sızlatsa da umursamamıştı. Azad Ağa'ya göre onun üzüntüsünü gidermek daha önemliydi.
"Ben" diyerek biraz duraksadı genç adam. Eli usulca kadının saçlarına gitti.
"İçindeki bu hüznü nasıl gidereceğimi bilmiyorum." Dudaklarında acı dolu bir tebessüm oluştu.
"Bilsem önce kendi derdime bir çare bulurdum"Dilruba kocasının bu ani değişimlerinden dolayı geçirdiği şoktan kurtularak kollarını tereddütle de olsa Azad Ağa'nın beline doladı.
Azad Ağa şefkatle, karısının çiçek kokan saçlarına öpücük kondurduğunda genç kız saç diplerine kadar titremişti. Bu öpücük bambaşkaydı. Bu öpücük o kadar sevgi doluydu ki sanki kızın tüm yaralarını iyileştirmiş gibiydi. Çokta bir şey değildi Dilruba'nın istediği kocasının bir öpüşü bile yeterdi göğüs kafesinde çiçekler açmasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBA (Tamamlandı)
General FictionKURGUM REKLAM PANOSU DEĞİLDİR!! Gözlerine gökyüzünü sığdırmıştı kadın. Bir bakışında başlardı her şey. Azad Savaşhan'ın hayatına adım attığında ise bulutlar yağmur olmuştu gözlerinde. Azad Savaşhan ise, İstemediği bu evlilikte kadının yağmuruna ç...