20. Bölüm

7.5K 476 38
                                    




İnsan her şeye alışır diyorlar ya
öyle değil aslında.
Başka çaren olmadığı için
katlanıyorsun ama
alışmıyorsun...

🖤

Her şeyin önemini yitirdiği bir anda mesafelerin önemi başlıyordu bazen.

Uzansan dokunabileceğin birine karşı kat kat büyürdü o mesafe.

Uzaklık olarakta algılanamazdı çünkü gönüller arasında oluşan mesafe diğer tüm uzaklıkları silip atardı.

Azad Savaşhan, ellerinin altındaki direksiyonu sıkarken gözleri yola kilitlenmişti.
Boğazına yuva edinmiş acı tat, yutkunmasına engel olarak sol yanına yükleniyordu.

Her zaman sessiz biri olmuştu. Ona gelen tüm acıları da mutluluğu da sessizce sindiriyordu.
Duygularını dışarı yansıtan biri olmamıştı hiçbir zaman.

Ama şimdi en ufak bir kıvılcımla patlamak istiyor, boğazına yapışmış ellerden kurtularak nefes alabilmek istiyordu.

Keza Azad'ın öfkesini tıpkı bir mayın gibi tabir edilebilirdi.
Sonuçta mayın da sessiz değil miydi? Ta ki üstüne basana kadar!

Arabayı onların rahatça konuşabileceği ışıklarla çevrelenmiş tepeye çektiğinde frene basarak motoru durdurmuştu.

Dışarı çıktığında karısının da inmesini bekleyerek soluklandı.
Siyah ceketinin altına giydiği beyaz gömleğinin ilk iki düğmesini açarken tedbirliydi.

Gözleri etrafta dolaşarak ışıkların altında adeta parlayan karısında durduğunda istemsizce sessiz bir iç çekmişti.

Kolay şeyler yaşamamışlardı.

Tüm sıkıntılara birlikte göğüs gerememişler, büyük bir depremde olabileceği gibi darmadağın olmuşlardı.

En ufak bir duygu yoğunluğunda sızlamaya başlayan gözlerine küfürlerini sıralarken parmaklarıyla sertçe ovuşturdu.

Gözlerinin uykusuzluktan hassaslaştığının farkında bile değildi.

Dilruba arabadan indiğinde arabanın önüne gelerek kollarını göğsünde kavuşturdu. Akşam vakitleri olduğu için tepede rüzgar esiyordu.

Ama soğuk bir rüzgar değildi. Mevsim yaz olduğundan ılık bir rüzgar hakimdi.

Gözleri Mardin'i ayakları altına seren manzarada biraz dolaştıktan sonra kocasına dönerek direklere bağlanan ışıklar sayesinde net bir şekilde belli olan yüze baktı.

İçi sızladı.

"Artık yüzüme bile bakmıyorsun?" diye sorarken zihnine doluşan dedikoduyla dişlerini sıktı.

Ona bakan koyu kahvelerle içinden tiz bir çığlık yükselirken tırnaklarını avuç içlerine saplayarak yumruğunu sıktı.

"Buraya konuşmak için geldik neden hâlâ susmaya devam ediyorsun Azad?"

Sinirle soluduğunda kocasının sakinliğine sövdü. O öfkeden kudururken nasıl olur da karşısındaki adam bu kadar sakin kalabiliyordu?

"Seni bekliyorum." diyen Azad ile dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ne?"

Ellerine pantolonunun ceplerine sokarak başını kaldırdı adam.

Kadını yavaş yavaş süzerken aslında içinde kopan fırtınaları zapt etmeye çalışıyordu. Göğsünü saran büyük bir uyuşukluk ona hiç yardımcı olmuyordu.

DİLRUBA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin