15. BÖLÜM

11.6K 649 152
                                    

O gün ağlıyordu adam.
Sesi titredi,
Kadının içi acıdı.
Ama affedemedi canından çok sevdiği adamı...

🖤🖤

Bir kadın.

Sedye de öylesine uzanmış, dertsiz bir şekilde uyuyordu. Yüzünde oluşan çizikler, alnında beliren morluklar, kalbi kadar acımıyordu hiç şüphesiz.

Koyu kahve saçları beyaz yastığa dağılmış, cennetten kovulup yeryüzüne düşen bir melek gibi yaralı ve hırpalanmış görünüyordu.

O sedye de yatan kadın bitmiş gibiydi. Hayatla arasında çıkan savaşı kaybetmiş gibiydi.

Bir adam.

Aradaki tek engel olan camın ardından bakıyordu kadına. Meleğin koruyucusu, meleği koruyamamıştı. Sıkı sıkıya saramamış, şimdi o yatakta öylece hareketsiz bir şekilde uyumasına göz yumuyordu.

Ayakta duran adam kahrolmuştu. Aşkla arasında başlayan savaşı o da kaybetmişti.

Bugün bir melek, cennetten kovulurken içinde taşıdığı cennet meyvesini ardında bırakmıştı. O cennet meyvesi, sessizce ayrılmış, yine cennete gitmişti.

Gecenin karanlığında geldiğinden beri ayakta duruyor, canının acısını, ruhunun acısına katıyordu.

Aklında belirip duran görüntüler her saniye başı bir balyoz etkisi gibi beynine vuruyor, hep aynı sahneler canlanıyordu ruhsuz gözlerinde.

Dilruba'nın acı haykırışı, uykusundan uyanıp dışarıya koşuşturması ve etrafa bakarken sevdiği kadını merdivenlerin dibinde kanlar içinde görmesi...

Sonrasında olanları pek hatırlamıyordu. Dilruba'yı apar topar hastaneye getirmesi, Yade'nin endişesi, Afran, Nâze ve Nâzin'in hüznü.

Azad'ın yaşamaya yarayan organı kopmuştu sanki. Her bir uzvu ayrı yerlere dağılmış, yatakta yatan kadına doğru koşmak için harekete geçmişti.

İki savaşçı bugün kaybetmişti.

Karısı normal odaya alınalı bir saat olmuştu. Merdivenlerden sert şekilde düşmüş olması tüm bedenine zarar verdiği gibi küçük bir canı da koparmıştı ondan.

Bebeğini kaybetmişti.

Uyandığında ne yapacağını bilmiyordu. Kahrolacaktı Dilruba, tıpkı kendisi gibi.

Koridorda görünen Cihan Ağa onlara seslendiğinde başını hafifçe soluna doğru çevirmişti.

Cihan Ağa, Arslan, Dilruba'nın ablası Gülru ve bir kız daha geliyordu onlara doğru. Hepsinin yüzünde hüznün kalıntıları varken tekerlekli sandalye de oturan genç kız gözyaşlarını durduramıyor gibiydi.

"Ne oldu benim kardeşime?" dedi genç kız hâlâ ağlarken.

"Nasıl bu hâle geldi?"

Azad dişlerini sıktı. Bunu kimin yaptığını görebilmişti odadan çıktığında. Bejna hızlı olmaya çalışsa da görünmeden kaçmayı başaramamıştı. Azad'a yakalanmış, ölüm fermanını kendi elleriyle imzalamıştı.

Ona acımayacaktı genç adam. Tıpkı onun Dilruba ve bebeklerine acımadığı gibi!

"Merdivenlerden düşmüş." diye cevapladı Yade Bese. Hava da bir müddet asılı kalan soruyu.

Herkes hâlâ bu şoku atlatamamıştı.

Hepsi bir araya gelmişken Azad yavaşça sıyrıldı aradan. Yapması gereken bir iş vardı. Dişlerini sıka sıka çıktı hastaneden.

DİLRUBA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin