Senin bana nasip olman,
şahsi hayatımın en değer
biçilmez talihidir...
(Nâzım Hikmet)♥
Medya: Dilruba
Gecenin karanlığında kollarına sığınmış kadının saçlarını okşarken ara ara dalıp gidiyordu adam. Gözleri odaksız bir şekilde odanın herhangi bir köşesine sabitlenip kalmışken dünya durmuş, sadece parmakları arasında ipek gibi kayıp duran yumuşak saçları ve kadını hissediyordu. Hareketleri telaşsız, bir bebeği sever gibi ürkekti.
Afran'ın konaktan gitmesinin ardından babasıyla konuşmayı denemiş olsa bile odasına giren babası konuşmak istemediğini net bir şekilde göstermişti. Dilruba ise hem ablasını hem de Afran'ı düşünüp endişeler içinde geçirmişti birkaç saati, Azad onu bir şekilde sakinleştirip uyuttuğundan beri öylece yatıyordu. Bir kulağı da konağın kapısından gelecek en ufak bir sesteydi.
Nihayet aşağıdan gelen konak kapısının sesiyle kollarında huzursuz bir uykuya teslim olan karısının alnından öperek yastığa yatırmıştı. Yataktan sessizce çıkıp odadan dışarı adımladığında kardeşini merdivenlerden çıkarken görmüştü. Hızlı adımlarla ikinci kata indi.
''Afran?''
Kaşlarını çatarak karanlıkta kardeşinin yüz ifadesini görmeye çalışsada başaramamıştı.
''Hmm?'' dediğini duydu biraz sonra. Sesinden de bir şey anlaşılmıyordu!
''Gelsene biraz konuşalım?''
''Olur.''
Merdivenlerin sağında kalan terasa ilerlediklerinde terasa oturdular. Azad terasın ışığı sayesinde şimdi kardeşinin sakin yüz ifadesini rahatça görüyordu.
Oturduğu yerden öne doğru kayarak dirseklerini dizlerine yaslamış olan Afran, başını avuçları arasına aldığında derin bir nefes aldı.
"Jinbıramı (yengemi) ilk gördüğünde ne hissetmiştin ağabey?"
Azad okların birden kendine dönmesiyle afalladı.
"Ne âlaka?" diye sordu istemsizce.
"Söyle işte ağabey." diyerek ona dönen yeşillerle yutkundu.
Koyu gözleri önüne dönerek hemen dibindeki masaya dalarken aklına Dilruba'yı ilk gördüğü anlar geldi.
"Babama istemediğimi o kadar söylememe rağmen red yediğimde her şeyi boşvermiştim. Konaklarına gittiğimizde görmüştüm ilk." diyerek kısık bir sesle anlatmaya başladı Azad.
Gözleri o günü tekrar yaşıyormuş gibi dalıp gitmişti. Dudaklarında ise sahici bir gülümseme vardı.
"Üstünde açık mavi bir elbise vardı. Gök mavisi gözleri o elbiseyle öyle güzel ortaya çıkmıştı ki yüzünün yarısını beyaz renkteki şalla kapatmasına rağmen güzelliğini saklayamamıştı.
Kapının girişine sinerek ürkek bakışlarla bakıyordu bize. 'Ürkek ceylan' diye geçirmiştim içimden. O günlerde yüreğimi bir olmazın peşine taktığımı sandığım için umursamamıştım ama güzelliği gün geçtikçe içimi yakıyordu ki hâlâ yakıyor. Gök mavisi gözleri, her gözlerime değdiğinde ondan başka her şey sıradanlaşıyor. Bir o kalıyor sanki koca dünyada. Ben ise ona hayranca bakmaktan başka bir şeye yaramayan, aciz bir insana dönüşüyorum her seferinde."
Bu sefer daha büyük bir gülümsemeyle baktı kardeşine.
"Ben yüreğimi usul usul verdim ona o da yüreğini bana emanet etti. Onun yüreği ben de benimki ise onda. Yani kardeşim çok sarsılmıştım. Hâlâ bazen güzelliğine hayret ederken buluyorum kendimi. Ve biliyorum ki bu aşk değil, aşktan daha öte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBA (Tamamlandı)
General FictionKURGUM REKLAM PANOSU DEĞİLDİR!! Gözlerine gökyüzünü sığdırmıştı kadın. Bir bakışında başlardı her şey. Azad Savaşhan'ın hayatına adım attığında ise bulutlar yağmur olmuştu gözlerinde. Azad Savaşhan ise, İstemediği bu evlilikte kadının yağmuruna ç...