Otuz - kırk kişilik, çoğunluğu rakiplerinden oluşan izleyicilerin, alkışlarıyla genç adam gülümseyerek on dakikadır içine girmiş olduğu karakteri sırtından çıkarıp atarak silkindi ve sahneden indi. En önde ayakta alkışlayarak, kendisiyle gururlandıklarını göstermek için çabalayan arkadaşlarının yanına gitti.
"Harikaydın, kesin alacaksın rolü. Okuldan beri ilk defa karşılıklı oynama şansımız olacak." diye sarıldı Pelin.Anıl sahneye başka birinin çıktığını görünce, sadece iki elinin başparmağını yukarı kaldırmakla yetindi.İki arkadaşının kendine ayırdığı yere oturan genç adam sonraki adayları keyifle izlemeye başladı.Geçen hafta içinde iki film için sözleşme imzalamıştı, reklam anlaşmasıyla birlikte de maddi olarak epeyce rahatlayacaktı. Onun için tiyatro maddi gelirinden öte, bambaşka bir şeydi. Anlatmak istediğinizi aktarmaya çalıştığınız kitlenin gözünün içine bakmak, yaptığın hatanın ya da sergilediğin performansın karşılığını hemen akabinde görebilmek, bu yüzden de insanın üzerinde en iyisini yapabilmek adına oluşan baskı hissi, heyecan...Ne yapmak istiyorsan, o anda yapmalıydın.Unuttuğun bir repliği o an düzeltmeliydin; yaptığın yanlışı hayat vermekte olduğun karakter olarak analiz edip, hemen o anda doğruya çevirmeliydin. Tüm bunlar mekanik ve üstünde oynamalar yapılabilecek bir etkileşimin çok ötesinde hisler uyandırıyordu insanda. Belki diziler, filmler, reklamlar olacaktı hayatında ama asıl istediği o sahnede olmaktı. Aynı perdeyi her oynayışında, farklı duygu yükselmeleri yaşamak ve yaşatmaktı.
Alkışlar tekrar yükselirken, kendinden sonra sahneye çıkan çocuğun onun kadar alkışlanmadığını gördüğünde hafifçe sırıtarak arkasına yaslandı... Doğal olarak böylesine zorlu bir alanda, az sayıdaki kaliteli iş için bir rekabet kaçınılmazdı. Sanata gönül veren herkesin içinde az ya da çok fark edilme, anlaşılma dolayısıyla tanınma güdüsü olduğundan, sahne sanatlarının rekabet ortamı bazen etik dışı boyutlara varan düzeyde zorlu olabiliyordu. Biraz da olsa tanınıyor olmanın bu yarışta kendine nasıl bir etki yapacağını kestiremiyordu genç adam. Düşüncelerinden sıyrılıp sahneye çıkmakta olan yeni rakibini izlemeye başladı. Adını az duymuş olduğu bir Fransız yazarın, oldukça zor bir monologunu canlandıracak olan oyuncuya bu oyunun denk gelmesinin biraz haksızlık olduğunu düşündü. Çoklu kişilik bölünmesi olan bir hastanın kendini öldürmekle öldürmemek arasında gidip gelmesini anlatıyordu. Zor olan kısmı, bu delilik halinin hastanın sahip olduğu üç karakterin birbiriyle tartışması şeklinde olmasıydı. Metinlerin üç dört saat önce ellerine geldiği düşünülürse, ön hazırlık yapmadan bu kadar karmaşık bir performans sergilemek her babayiğidin cesaret edebileceği bir şey değildi.
Yeşil gözleri üzerine vuran tek spot altında parlayan genç adam, gözlerini ilerde bir noktaya sabitleyip yere oturmuştu ve ifadesi bakışları her şeyiyle bomboş bir kağıt gibiydi. Pelin'in yanında kendi kendine bir şeyler mırıldanıp, ona baktığını gördüyse de; sahnedeki oyuncunun kahkahasıyla dikkatini tekrar adama verdi. Yeşil gözler cilveli bir şekilde parlarken adam oturduğu yerden kalktığında, bedeninin her bir parçası ,her bir kas hareketiyle,yürüyüş şeklinden el oynatışına kadar şuh bir kadın oluvermişti.Bir kaç dakika sonra küçük bir oğlan çocuğu da sonra despot bir adam sonra tekrar kadın...İzlemenin bile kafa yorduğu bu değişimleri canlandıran adamın yeteneği karşısında bir yandan hayranlık duyan Boran, bir yandan da bir bedende üç kişi olabilen meslektaşını kıskanmakla imrenmek arasında gidip geliyordu.Diğer insanların ne düşündüğünü merak edip gözleriyle hızlıca salonu taradığında, etkilenmiş bakışlarının yanı sıra iç geçiren bir kaç kız dikkatini çekmişti. Adamı repliklerini giderek tüketirken, Boran onunla ilgili ufak bir ayrıntıyı daha gördü. Yakışıklıydı...Yemyeşil gözleri, köşeli çenesine değişik bir hava veren sakalları vardı. Yüzü bir yerden tanıdık gelmesine rağmen, önemsemedi; oyuncuların çoğu zaman yüzü tanıdık gelirdi. Adamı incelemeye devam etti. Kas yığını sayılmasa da, bir çok kızın ağzının suyunu akıtacak bir vücudu olduğu salaş kıyafetlerine rağmen belli oluyordu. "Benim aksime fiziği de gayet iyi"diye aklından geçerken, kendi kendine bu küçük hasetliğine güldü. Karizmatik rakibi selam verirken; o da emeğin hakkını vermesi gerektiğini düşünerek elleri acıyana kadar alkışladı. Sahneden mutlu bir şekilde neredeyse zıplayarak inen adam arkalarda birine göz kırpıp, el işaretleriyle birazdan geleceğini anlatırcasına bir kaç hareket yaparak arka kapıdan çıktı. Boran yeni gelecek adayı beklerken Pelin'in endişeli bir şekilde ona baktığını gördü ,kafasını ona dönünce hemen önüne bakmaya başladı.Bu hareketlerini garipsedi ama, aldırmayarak bir öncekine göre hayli vasat kalan performansı izlemeye koyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEMAS
FanficÖnünde kalın çizgilerle çekilmiş yolun dışına çıkıp gerçek hayata temas etmek insana nasıl bir güç getirir? Bu güçle kalbinizin kendisiyle bile mücadele edebilir misiniz? Hayrankurgu görünümünde aslında herkesin bir yaş döneminde yaşadığı "ben bu ha...