Londra, ona yol boyunca heyecan içinde plan yaparak gelen iki genci ne yazık ki çok sıcak karşılamamıştı. Havaalanından kiraladıkları kırmızı iki kişilik küçük arabaya varmak için bir iki dakika koşmaları sırasında bile iliklerine kadar ıslanmalarına sebep verecek kadar sağanak yağış, nerdeyse bir metre uzaklıktaki birbirlerini bile göremeyecekleri kadar yoğundu. Boran arka arkaya hapşırırken bir yandan da ısıtıcıyı açmaya çalıştı. Genç kız ise o sırada saçlarındaki suyun fazlasını sıkarak almakla meşguldü. Gecenin üçünde hava eksi ikiyi gösterirken otele gitmek üzere yola koyulduklarında, ikisi de tir tir titriyordu. Miray, hapşurmaları öksürüğe karışmaya başlayan genç adamı endişeyle süzdü. "İyi misin sen canım?Hasta olacaksın zaten bütün hafta karlarda soğukta çekim yaptınız şimdi de bu yağmur..." derken Boran inatçı bir ifadeyle "İyiyim,iyiyim."diye araya girmeye çalışsa da öksürmekten konuşamadı. Biraz kendine gelirken Miray elindeki telefonun yönergeleri ile ona yola tarif ediyordu. Görüş mesafesi oldukça kısa olduğu için yavaş gittiklerinden, otel odasına girişleri sabah dört buçuğu bulmuştu. Odaları Thames nehrini, hafif çaprazdan Westminster Sarayı ve Big Ben Saat kulesini görüyordu. Boran bavulları içeri alırken, antik tarz döşenmiş odanın iki yanındaki kadife bordo perdeler bulunan geniş camından manzaraya dalan genç kız sevgilisinin ona arkadan sarılması ile kendine geldi.
Saçlarından sular süzülen genç adam"Bir miktar sert başladık ama, Londra'ya tekrar hoşgeldiniz Miray Hanım."diyerek boynuna öpücük kondurduğu sevgilisinden endişeli bir "Boran!" serzenişi beklemiyordu. Genç kız hızla ona dönüp bir elini alnına bir elini yanağına koydu "Yanıyorsun sen...Üşüttün tabi!" Kızın gözleri doluvermiş, yüzünü bir panik sarmıştı. Günlerdir planladığı bu geziyi hasta olarak mahvetme olasılığını inatla reddeden genç adam, kafasını iki yana salladı. Miray hemen resepsiyonu arayıp papatya çayı,bal ve limon isterken, çantasından bir kaç tablet çıkardı." Allah'tan seyahatlerde yanımda ateş düşürücü,ağrı kesici taşırım.Bundan alıyorsun." deyip yatağın kenarına oturmuş adamın eline bir hap tutuşturdu. Söylenmeye devam ederek bir bardak su doldurup verdi. "Sonra da bu üstündekileri çıkarıp duşa gir hadi." Boran'ın onun bu telaşlı hallerini tatlı bir gülümseme ile izlediğini görünce ne duruyorsun der gibi ona baktı. "Ne güzel anne olursun sen."
Miray pembeleşen yanaklarını saklamak için ellerini yüzüne götürdü. "Umarım bir gün olurum...Neyse laf karıştırma şimdi. Önce seni iyi edelim. Hadi bak hala duruyor!" Genç adam havluyu alıp duşa girmeden önce, banyonun kapısından kafasını uzattı:
"Miray"
"Efendim?"
"Katılmak istersen?" Kız gözlerini kocaman açıp kaşlarını çattı.
"Zatürre olacak,aklı nerede! Ateşin başına vurdu galiba"
"Ben de onu diyorum işte.Yanıyorum."
Miray kollarını bağlayıp "Bana bak biricik sevgilim hemen o duş alınıp ateş düşürülüyor. Pılımı pırtımı toplar yan odaya geçerim yoksa..." deyince genç adam "Tamam tamam" diyerek hızla içeri girdi.Boran duştan çıkar çıkmaz Miray'ın zoruyla pijama niyetine aldığı eşofman altı ve svetşörtünü giydi. Duşa giren genç kızın, en az beş kere o çıkana kadar bitirmesini tembihlediği ballı çayını yudumlamaya koyuldu. Kafasını ahşap oymalı kenarları olan deri kaplı yatak başına yasladığında,yorgun ve uykusuz olması bir yana gerçekten halsiz hissediyordu."İyileşmek zorundayım..." Gözleri kapanıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEMAS
FanficÖnünde kalın çizgilerle çekilmiş yolun dışına çıkıp gerçek hayata temas etmek insana nasıl bir güç getirir? Bu güçle kalbinizin kendisiyle bile mücadele edebilir misiniz? Hayrankurgu görünümünde aslında herkesin bir yaş döneminde yaşadığı "ben bu ha...