YN: İkinci part. 1237 kelime. İyi okumalar :)
***
Kilisenin arka tarafına dolanarak, eski görünen küçük bir arka kapının önüne gelmiştik. Kapıyı açmaya çalışınca kilitli olduğunu fark ettim. Ya da sıkışmış olmalıydı. Kapıyı ne kadar sarssam da yerinden oynamıyordu."Lanet! Kapıyı açamıyorum!" Ange'de gelip birkaç kez kapıyı zorlamıştı. "Uzun süredir kullanılmadığından iyice sıkışmış olmalı."
Yanaklarımı şişirerek yararlı bir şeyler bulmak için etrafımda döndüm. Ön kapı dışında içeriye girmek için başka seçenek yoktu. Ange'ye bakıp başımla kilisenin ön tarafını işaret ettim.
"Burayı açamadığımız için ön kapıdan sessizce girmek dışında yapabileceğimiz hiçbir şey yok." Başını sallayıp kitabı koyduğumuz sırt çantasını diğer omzuna geçirdi. "Başka bir şansımız yok zaten."
Öne geçip ön kapıya doğru ilerlemeye başladım. Birkaç adım gitmiştim ki arkamdan bir gürültü gelince korkuyla yerimden sıçradım. Hemen o tarafa döndüm. Ange ellerini iki yana açmış, iki büklüm bir halde yere diz üstü çökmüştü.
"NE OLDU!" Hemen yanına fırladım. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Gözlerini kapayıp birkaç kere hızlıca başını salladı. "Başın mı döndü? Canın mı acıyor! Hey!" Ellerimle saçlarını toplamış, bir şey olmuş mu diye her yerine bakmaya çalışıyordum.
Nefes nefese kalmış bir şekilde ellerimi itti. "Levy! Dur! Bir şey olduğu yok." Yalpalayarak ayağa kalkarken koluna girmiştim. Sonra da onu arka kapının kenarına oturttum.
"Ne oluyor söyler misin?!"
Yanına diz çökmüş, ellerini tutuyordum. Ona bir şey oldu zannetmiştm ve yaşadığım şoktan ellerim hala titriyordu. Ellerimi tuttu. "Bir şey olmadı, hayatım. Endişelenme." Omzunda ki çantaya baktı.
"Sadece bir anlığına çanta daha ağır gelmeye başladı ve dengemi kaybedince kendimi yerde buldum."
Çantayı omzundan indirip kenara koyarken onu izledim. O da çantaya tuhaf bir bakış attı. "Ama garip olan şu ki, çanta daha önce çok hafifti. İçinde birlikte yerleştirdiğimiz Brown'un kitabı ve yiyecekten başka hiçbir şey yok. Yeni bir şey de koymadım."
Aynı anda ikimizde dönüp çantaya bir kez daha baktık. "Sence ne oluyor?" Omzumu silkmeme rağmen gözümü çantadan ayırmıyordum.
"Bilmiyorum. Brown'un yaptığı şey her ne ise, git gide garipleşmeye başlıyor gibi. Nedense içimde kötü bir his var. Midem kasılıp duruyor." Ange bir süre sustuktan sonra çantaya tuhaf bakışlarından birkaç tane daha yollamıştı. "Benim de içimde çok tuhaf bir his var."
Sonra da hızlıca, yanında ki çantayı fırlatırcasına uzağa attı.
***
Jellal kadına odaklanıp sessizce bir şeyler mırıldanırken, bizimle beraber gelen askerlere birazdan yapacağımız kaçışı anlatmak için arkamı dönmüştüm. Tam o sırada, çıkış kapısına yakın arka sıralardaki bir hareketlilik gözüme çarptı. Dikkatle oraya bakmaya başladım.Beyaz pelerin? Yakasında ki açık kırmızı ton? Bu pelerin bana gittikçe daha da tanıdık gelirken bir yandan da gördüğüm şeyin hayal olmasını istiyordum. Biraz sonra gözlerim tanıdık bir şeyi, göğsün hemen üzerinde ki ufak armayı yakalayınca içimden bir küfür savurdum. Bunlar kraliyette görevli üst kıdemli kişilerin giydiği beyaz pelerinlerdi. Bizim arkamızdan birkaç yetkili kişi yollamış olmalılardı.
Onlar yapmış olduğumuz planı bilmediklerinden işler hiç ummadığımız gibi gidebilirdi. Tam Jellal'e dönüp olanları söyleyecekken bakmakta olduğum kişi yerinden biraz doğrulunca donup kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha ve Kitapkurdu (Fairy Tail GaLe/GajEvy FanFic)
FanfictionBir metal gibi sert acımasız prens Gajeel. Bir melek gibi gittiği her yere şans getiren Levy. Hırsız bir gezgin ve büyük bir görevi olan Natsu. Ailesinde ki tek yıldız ruhu büyücüsü Lucy. Kralın korumalığını üstlenen Binbaşı Erza ve gizliden giz...