3. BÖLÜM ~ Ölüm Gibi Bakan Çocuk
☆
Suho beni eve kilitlememişti ama ilk kez evden ayrılmamanın benim için daha güvenli olduğunu söylemişti.
Tüm hayatım boyunca bana dost gibi davranmış olan Doğu mahallesinin sokakları evden daha çok güvende hissetmemi sağlıyordu ama Suho bunu asla anlamamıştı. Gerçi bende ona bunu açıklamak gibi bir gayret içine de girmemiştim. Ben kendimi asla birine anlatmamıştım ki aramızda büyük okyanusların girdiği ağabeyime kalkıp bundan bahsedecektim.
En son kendimi anlattığımda altı yaşındaydım. Annemin evde beni bekleyen ölü bedeni ile karşılaştıktan sonra acı içindeki bedenimi kaldığımız apartman dairesinin balkonuna atmış, görünen küçük parıltılarla konuşmuştum. İçine düştüğüm acı öyle büyük bir katran çukuruydu ki hayallerimi sakladığım yıldızlardan yardım istemiştim. Altı yaşındaki bir çocuğun aklına gelebilecek her hayali alın ve üzerine iki kolları arasındaki mesafeyi ekleyin. İşte annemin geri dönmesi karşılığında sunduğum her şey buydu.
O zamanlar gözüme büyük görünen hayallerim şimdi o kadar küçüktü ki, insanlar her gün onların üzerine basarak yürüyordu ve kimse yerde kanlar içinde kalmış küçük bir çocuğu görmeyi beceremiyordu.
Yerde ölüm ve yaşam için verdiği büyük mücadelede öylesine çok kan kaybetmişti ki bir zamanlar pamuk şekerle kaplı bir dünya hayal ederken şimdi hayal ettiği tek şey ölümdü.
Hayattaki en acı şeyde belki de buydu.
Mutlu anılarını hatırlayıp gülümsemesi gereken küçük çocuk ölüm gibi bakıyordu.
Ben ölüm gibi bakıyordum.
Chan ölüm gibi baktığımı söylemişti ve gözlerimin ardında yaşamak için mücadele veren annesini yeni kaybetmiş oğlanın gözleri, hiç bakmadığı kadar canlı bakmaya başlamıştı.
Birilerinin onu fark etmesi içinde yeşeren umutları gözyaşları ile sulaması neden olurken, yıllardır bastırmaya çalıştığım yol arkadaşım, dışarıya çıktığı için mutluydu.
Ölüm gibi bakmayı hiç istemedim.
Ölüm gibi bakmak bana kendimi her zaman çaresiz hissettirdi. Gözlerimin arkasında kalın bir perde ile saklamaya çalıştığım ölüm, utanç içinde kıvranmama ve kendimi yalnız hissetmeme neden oldu hep.
Çaresizlik öyle zor ki, tüm ruhuna ilmek ilmek işlenen acı ile birlikte nefes almaya çalışmak... Ciğerlerin hava ile doluyken nefes almaya çalışmak gibi. Tüm dünya ciğerlerine dolmaya çalışır ve her şey gözünde kocaman olur. Aslında küçücük ve işe yaramaz olan dünya gözüne bir anda devasa görünür ve bütün o beton ve insan yığını arasında küçük bir noktadan ibaret olursun.
Çaresizlik böyle bir şeydi işte. O kocaman dünya senin minik ciğerlerine sığmaya çalışır da sen kocaman dünyaya sığmayı bir türlü başaramayan nokta olarak kalırsın.
Ve kimse küçük yalnız noktaya yardım etmez çünkü kimse küçük, kanlar içinde yaşama tutunmaya çalışan noktayı önemsemez.
Yapayalnızsındır.
Belki de bu yüzden Doğu mahallesini yuvam olarak kabul etmiştim. Tüm dünyaya sığmaya beceremeyen ufak nokta, Doğu mahallesinin sokaklarında özgürce dolaşırken kendimi ulaşamadığım yıldızlarda gibi hissediyordum.
Ölüm gibi bakan ruhum, Doğu mahallesinin karanlığının arkasında gizlenmiş, kimsenin onları görmemesi için gözlerini sıkıca kapatmıştı.
Oturduğum kaldırım taşı, titrememe sebep olurken boş sokak benim dışımda ölüydü. Saat çoktan üçü bulmuştu ve ben tavanı yıldızlarla süslü odamdan ayrılalı saatler olmuştu.
Chan' in söylediklerini bir türlü unutmayı beceremeyen zihnim, karanlık koridorların aşağısına sakladığı kar küreleriyle oynayan küçük çocuğun üşümesini umursamadan düşünmeye devam ediyordu.
Ruhu elinden alınan bir adam, inatla büyütmeye çalıştığım baharlarımı, gözlerimin ardına sakladığım ölümü yeniden ortaya çıkartarak öldürmüştü.
Baharlarım öldü anne.
Bana bir yıldız kadar uzak olan seni anımsatan tek şey, kendi içimde büyüttüğüm baharlarımdı ve artık onlar öldü.
Esen rüzgar, saçlarımı dağıttı ve gecenin kokusunu ciğerlerime taşıdı.
Doğu mahallesi o kadar boştu ki, kendimi huzur dolu hissettiğim sokaklar bile bu gece bana soğuk ve yabancı görünüyordu.
Her şey ruhu çekilmiş bir kabuk gibiydi.
"Ve ruhu elinden alınan adam, ölüm gibi bakan küçük bir çocuk bulur, yalnız sokaklarda."
Sokağın başında beni izleyen beden, yavaş adımlarla yanıma gelirken onu izledim. Altından geçtiği sokak lambası üzerine giydiği siyah kabanı ve gri saçlarını fark etmemi sağlarken, kendi üzerimdeki beyaz ince kazağa burnumu kırıştırarak baktım.
Soğuk kendimi canlı hissetmemi sağlıyordu ve bu -canlı hissedebilmek- benim için öyle büyük bir lükstü ki, kış aylarında hastaneye yatacak kadar hastalanıyor olmak umurumda bile değildi.
"Mutlu son." Yanıma oturduğunda bedenimi ona itmekten kendimi geri alamadım. Sıcak görünüyordu ve üzerindeki kabanı bana vermediği sürece dibinden ayrılmaya niyetim yoktu.
"Benim gibi birinin mutlu sonu olmaz." derken kolunu kaldırıp kabanının bir kısmını benimle paylaştı. Benim gibi bir derken ne kast ediyordu bilmiyorum ama merakımı inen büyük bir tokat ile kendimi sormaktan geri alamadım.
"Peki benim gibi birinin mutlu sonu olur mu?"
Bakışlarım onun üzerindeyken o yere bakmaktan daha ileriye gitmiyordu. Kabanını benimle paylaşıyor olsa bile ona yasladığım vücudumdan özellikle uzak durmak ister gibi kaskatı oturuyordu yanımda. Soğuktan kafayı yememiş yanım ondan uzaklaşıp onu rahat bırakmamı istiyordu ama ölüm gibi bakan çocuk, tüm ruhuyla gri saçlarına tutunup yıldızlara dokunmayı hayal ediyordu.
Ruhu elinden alınmış adamın boyu yıldızlara değmeye yeter miydi?
"Senin için hala umut var ufaklık."
Sonunda bana dönmeyi başaran gözleri, arkamda kalan sokak lambasından etrafa yayılan tüm ışığı içine hapsediyor gibi görünüyordu. Karanlık gözler bana kendi gözlerimdeki ölümü hatırlattı.
Neden insanlar bende ölümü görüyordu ki?
Büyükbaba bana baktığında babamı ölüme götüren kişiyi yani annemi görüyordu. Suho kaybettiği ailesinin ölümünü görüyordu. Aynadaki yansımam ölmek üzere olan bir ruhun son çırpınışlarını görüyordu.
Ben bile kendimde ölümü görürken nasıl başkaları görmezdi ki?
"Ölüm gibi bakan çocuk için hala umut var ama ruhu elinden alınmış adamdan uzak durması gerekiyor."
"Umutlara sığınan ruhsuz adamdan uzak durmaktansa, acıya katlanır ruhsuz adamın elini tutarım."
Bakışları çığlık attı, gözleri karardı. Boğazına dizilen her bir kelime diline ulaşamadan zihninin derinliklerine gömüldü.
Sadece bana baktı.
Zihnimden ona bir kar küresi uzattım. Büyük ellerinin arasına alıp öylece baktı ve kar küresinin benim için olan önemini anlamış gibi onu gözlerinin arkasına sakladı.
Doğu mahallesinin karanlık bir sokağında ruhu elinden alınmış adam ölüm gibi bakan çocuğa gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monachopsis || ChanBaek
FanfictionByun Baekhyun; ağabeyi Suho'nun asla evde tutmayı başaramadığı, sıkışıp kaldığı Doğu mahallesinde gece yürüyüşleri yapmayı alışkanlık haline getirmiş yaralı bir gençti. Bir gece yürüyüşün de karşılaştığı Park Chanyeol ise hayatını değiştirecekti. "G...