2. BÖLÜM ~ Ruhu Elinden Alınan Adam
☆
Suho eskiden yemek masasının olduğu boşlukta dikilirken, orada olması gereken masanın nereye gittiğini anlamaya çalışıyor gibi görünüyordu.
Sabah uyandığımda o çoktan gitmişti ve bende okula geç kalıyordum bu yüzden onu arayıp saatler sürecek nutuk kısmını es geçmiş kendimi akşama hazırlamıştım ama eve geldiğimde Suho kayıp yemek masasının geride bıraktığı boşlukta dikiliyordu.
"Büyükbaba kesinlikle kafayı yemiş. Ya bir baskın olsaydı?"
Reed mutfak kapısının önünde kolları iri gövdesinde birleşmiş bir şekilde dikiliyordu. Kaşlarını çatmış, yemek masasının geride bıraktığı tek şey olan boşluğa bakıyordu. Koyu gözleri kısılmış, göz bebeklerine işlemiş nefret ile Suho' nun cevap vermesini bekliyordu.
"Bilmiyorum Reed. Büyükbaba ne düşünüyor, ne yapmaya çalışıyor inan anlamıyorum."
Suho ayaklarına bakıyordu ve odada benim anlayamadığım bir tuhaflık vardı ve o bundan rahatsızdı. Omuzları aşağıya doğru çökmüş, gözleri her an ağlayacakmış gibi görünüyordu.
Hyungun en son ağladığı zaman babamın geri dönmediği gündü ve o sancılı günün üzerinden o kadar çok zaman geçmişti ki uzak bir anı olması dışında artık kalbimi acıtmıyordu.
"İnsanları dinlemek yanlıştır ufaklık." Ensemden tutup odaya sürüklenmeden önce duyduğum cümle ile neye uğradığımı şaşırdım kaldı ki odadaki bana dönen bakışlar, ne yapmam gerektiğini bilmeden dikilmeme sebep oldu. Ensemden tutan el sıkılaştı ve "Küçük bir köstebek yakaladım." diyerek beni Suho' ya doğru iteledi.
Onları dinlemiştim evet ama bunu bilerek ya da köstebeklik olsun diye yapmamıştım ki, sadece kayıp yemek masamıza ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Suho gözlerindeki yıkılmışlığı öyle hızlı silmişti ki daha önce görmemiş olsam sadece bir hayal olduğunu düşünürdüm. Beynimin bana oynadığı bir oyun değildi hyungumun gözlerindeki şey. Orada gerçekten yıkılmış bir adamın çocukluğundan geriye kalmış tek şey olan can kırıkları vardı.
Hyungumun gözlerinin ardında o kadar çok can kırığı vardı ki saymaya kalksam yıllarımı alırdı.
"Yemek masamız yok hyung." dedim suçlulukla. Onları dinlemekten suçluluk duymuyordum. Tek amacım masamıza ne olduğunu anlamaktı. Ben Suho' nun gözlerinin ardını kendini yuva edinmiş can kırıkları için suçlu hissediyordum.
Büyükbabanın dediği gibi iyi ve aptal bir çocuk olup anneme benzemek yerine Büyükbabanın istediği gibi biri olup Suho' nun acılarını paylaşabilirdim ama ben kolayı seçmiştim.
O tüm ömrünü lanet bir kayayı dağın tepesine çıkartmak için uğraşırken, ben daha her şeyin en başında o kayanın altında can vermiştim.
"Yemek masamız neden yok? Hep orada olurdu." Kaşlarımı çatıp boşluğa baktım.
Altı yaşımda geldiğim bu evde değişmeyen bazı şeyler vardı. Büyükbaba her gece spor haberlerine bakardı mesela. Evdeki eşyaların yerinin değiştirilmesinden nefret ederdi ve salonun girişinde kullanmıyor olsak da büyük bir yemek masası olurdu hep. Büyükbaba büyük eşyaların insanları daha yüce ve asil gösterdiğine inanırdı ve küçük evini kocaman eşyalarla doldurmaktan asla geri durmazdı.
"Önemli değil Baek. Bunu düşünme şimdi sen." Arkamda dikilen adama baktı. "Chan onu bir yerlere götür ve ben evdeki mallardan kurtulana kadar da getirme."
Chan yavru bir kedi taşır gibi beni yeniden ensemden tuttu ve okul çantamı bırakmama bile izin vermeden evden çıkarttı. Suho sorunlarla boğuşurken yine beni kendinden uzaklaştırmıştı. Onun da beni Büyükbabanın dediği gibi aptal olarak görmesini istemiyor olsam da aptal olmayı bir türlü bırakamıyorum ve Suho' yu bir de benim gibi biriyle uğraşmak zorunda bırakıyorum.
Kendimden gerçekten utanıyorum.
Chan evin bulunduğu caddenin sonuna kadar yürüdü ve bende annesini takip eden yavru bir ördek gibi peşinden gittim. Adımları Doğu mahallesinin sokaklarında yankılanıyordu ama bunu bir tek ben duyuyordum çünkü bu benim hastalıklı zihnimin uydurduğu bir hayaldi sadece. Chan tıpkı Reed gibiydi ve ben Reed' i her zaman Tanrıların insanlardan olan çocuklarına benzetirdim.
Chan kesinlikle yarı Tanrı olmalıydı.
Sokağın sonuna geldiğimizde evlerine giden az sayıdaki insanların bedenleri arasında kaybolduk ikimizde. Chan tıpkı bir ceset gibi bakıyordu. En parlak yıldızların gururla parlayacağı karanlık bilyelerin de duyguya dair en ufak bir kırıntı bile yoktu.
Ne bir kalp sancısı ne de bir can kırığı.
Suho' nun yeni arkadaşı bir ruhsuzdu.
Büyükbaba gibi birinin bile gözlerinin ardında yatan bir geçmiş görünürdü. Oğlunun ölüme duyduğu acıyı ve babamın annemle evlenmesine karşı hissettiği nefreti görebilirdiniz. Suho' ya baktığında gördüğü ölü oğluna duyduğu özlemi giderirdi ve sütlü kahve gözleri yumuşardı.
Chan' ın bakışlarındaysa geçmişe dair en ufak bir iz bile yoktu. Bana bakarken öyle bomboş görünüyordu ki ruhunu öldürüp geride kuru bir kabuk bırakan neydi, merak ediyorum doğrusu.
"Çok... Boşsun. Kim ruhunu elinden aldı Chan?"
Chan' ın alayla yukarıya kalkan dudağı gözlerinde bir kıvılcım patlamasına yol açtı. Söylediklerimin ne kadar doğruydu bilmiyorum ama yüzündeki gözlerine ulaşmayı başaramamış gülümseme hedefimi tam on ikiden vurduğumu gösteriyordu.
Bir adım attı ve aramızdaki boşluğu santimlere indirdi. İri bedeninden bana doğru akan sıcaklığı hissettim ve kış aylarının çetin geçtiği Doğu mahallesi bir an da bahar gelmiş gibi ısındı. Arkamdaki bir ağaç çiçek açtı ve ılık esen bahar rüzgarı çiçeğin kokusunu bana taşıdı. Üzerimizden bahar yağmuru aktı ve bunlar sadece saniyeler içinde yaşandı.
"Bunu ölüm gibi bakan bir çocuk mu soruyor?" kinaye ile havaya kalkan kaşı açan çiçeklerimin solmasına neden olurken ılık esen rüzgar yerini fırtınaya bıraktı. Yağmur damlaları sertleşti ve tenimi dövmeye başladı.
Chan' ın sorusu baharımı öldürdü ve zihnimde asla bitmeyecek bir kışın başlangıcı oldu.
"Ölüm gibi bakıyorsun ufaklık."
Arkasını dönüp yürümeye başlamadan önce söylediği son cümleydi bu ve ben sokağın başında, Doğu mahallesinin sokaklarında yer alan tek tük ağaç gibi fırtınaya dayanamadım ve yapraklarından vazgeçen zavallı ağaçlar gibi vazgeçtim.
Ruhu elinden alınmış adam yüzünden öldü bugün küçük bir çocuğun baharları.
Bir daha açmamak üzere yemin etti çiçekleri.
Soldu parmaklarının arasındaki ruhu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monachopsis || ChanBaek
FanficByun Baekhyun; ağabeyi Suho'nun asla evde tutmayı başaramadığı, sıkışıp kaldığı Doğu mahallesinde gece yürüyüşleri yapmayı alışkanlık haline getirmiş yaralı bir gençti. Bir gece yürüyüşün de karşılaştığı Park Chanyeol ise hayatını değiştirecekti. "G...