12. BÖLÜM ~ Ölümün Bile Acıdığı Ruhlar
☆
Suho, limanda yer alan iki katlı, boyası yer yer dökülmüş olan bu binadan her zaman uzak durmamı söylerdi.
Aynı zaman da geceleri sokakların benim için güvenli olmadığını da...
Suho beni pek çok şeyden korumak için uğraşıyordu ancak bu liste de neden Chan vardı anlayamıyorum. Belki de anlamak istemediğimden ama Chan' den uzak durmak ya da onunla bir daha hiç karşılaşmamak en kötü kabusumu tekrar tekrar gördüğüm gecelerdeki gibi hissetmeme neden oluyordu.
Dilimin üzerinde beliren acı tat ve yıllardır yuttuğum tüm çığlıkların bir anda boğazımdan kopup tüm ruhumda inlemesi...
Bu histen o kadar çok nefret ediyorum ki adımlarım beni limandaki binaya götürürken durmuyorum. Yolun sonunda Chan' i görebilecek olmak bile yolu tek seferde bulmama yardımcı okurken nasıl olur da ondan uzak durabilirdim?
Suho Chan' i alıp benden uzaklara götürürken ruhum ne yapması gerektiğini bilmeden orada kalakalmıştı. Chan' in artık avucumda olmayan eli ruhuma yeniden kışı getirirken solan çiçeklerime eşlik eden gözyaşlarım, yarım saat önce altında yıkanan adamı arıyordu.
Dudaklarım tüm ömrüm boyunca onun misafirmiş gibi onu arzularken binanın giriş kısmına doğru ilerledim.
Kai kapıya yaslanmış, sigarasından çıkan duman uğursuz geceye karışırken gözlerini bana bakmadan kapıyı geçmem için açtı. Hafif ışık altında görünen göz altı morlukları yine Sehun ile aralarında sorunu işaret ederken, bunun beni ilgilendirmediğini kendime açıklamaya çalıştım ancak, tuhaf olarak gördüğüm Kai' nin üvey kardeşine aşık olması ve bunun yüzünden cehennem ateşiyle kavrulmasına burnumu sokmadan edemiyordum.
Birine aşık olabilecek son kişi kim diye sorsanız düşünmeden söyleyeceğim insanlar listesinde yer alan Kai, Sehun için deli oluyordu ancak herkes onları kardeş- hatta Kai' yi ağabey- olarak görürken birbirlerinin ruhlarında kaybolmaları imkansızdı.
Bazı aşklar diğerlerinden daha imkansızdı sanırım. Yoksa imkansız kelimesi aşkın tamamı için mi geçerliydi?
Aşk imkansız mıydı insanlar için?
Büyük binanın alt katında yer alan ve genelde Suho ve diğerlerinin geceleri takıldıkları ilk kat, birkaç koltuğa bir buzdolabına ve ısınmak için yaktıkları varil dışında boştu. Büyükbaba işlerini üst katta halletmeyi severdi.
Sol duvara yaslanmış merdivenleri tırmanırken, Büyükbabanın sözleri kulaklarımda çınladı. "O aptal piç senin peşinden koşuyorsa ne olmuş? O takıntılı bir deli!"
Bahsettiği ben miydim?
Ben deli miydim?
Sevmek, birinin yanında tüm hayatın boyunca olmadığın, olamadığın kadar huzurlu hissetmek ve güvenli bir limanda olduğunu bilmek dünyanın neresinde delilik belirtisi?
Shakespeare, Romeo ve Juliet' in imkansız aşkını kaleme alırken aslında ruhuna sinsice süzülmüş deliliği kayıt altına mı alıyordu? Tüm dünyanın aşkına imrendiği, sonuna ağladığı Romeo ve onun biricik aşkı Juliet de mi deliydi?
Takıntı mıydı onlarınki de?
Yoksa insanlar anlamadığı her şeye deli damgası yapıştıran sığ görüşlü yaratıklar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monachopsis || ChanBaek
FanfictionByun Baekhyun; ağabeyi Suho'nun asla evde tutmayı başaramadığı, sıkışıp kaldığı Doğu mahallesinde gece yürüyüşleri yapmayı alışkanlık haline getirmiş yaralı bir gençti. Bir gece yürüyüşün de karşılaştığı Park Chanyeol ise hayatını değiştirecekti. "G...