11. BÖLÜM ~ Kendi Kanında Boğulan Adam
☆
Uzun beden karanlığın hüküm sürdüğü sokaklarda elimden tutarak yürürken ölümün zarafetini taşıyordu omuzlarında.
Parmaklarımın arasındaki yaralı parmaklar sessizlik içinde bahar yağmurları tarafından yıkanan Doğu mahallesinde nereye gittiğinden emin bir şekilde yürürken ensesindeki saçları izlemek dışında bir şey yapamıyordum. Adımlarım onunkilerin aksine kısaydı ancak ona yetişebilmek için koşmaya bile razıydım.
Elimi tutuyor olması bile yeterdi.
Limanın oradaki depoya geldik ama oraya dönmeden dümdüz devam ettik. Doğu mahallesinden herkesin en az bir kere gittiği Dent de Lion isimli barın olduğu sokağa dönüp ilerlemeye devam ettik. Giriş kapısı yerine iki katlı tuğla binanın arkasından dolanıp barın depo olarak kullandığını düşündüğüm bir kapıdan geçtik. Müzik sesi net bir şekilde duyuluyordu ancak düşüncelerimin aksine bu kısım bara ait değildi. Penceresi olmayan iki odalı küçük bir daireydi daha çok. İçinde yatak, tahta bir dolap ve yere atılmış birkaç kitap dışında hiçbir şey yoktu. En az dışarısı kadar soğuktu ama Chanyeol bunu pek umursamıyor gibiydi. Yatağın üzerine gelene kadar sürüklediği bedenimi nazikçe geride bırakıp mutfak olduğunu düşündüğüm yere ilerledi.
Birkaç dakika sonra küçük bir masa ve bir tepsi dumanı tüten kahveyle geri döndü. Gözlerimiz buluştuğunda tüm dünyanın durmasına sebep olacak bir gülümseme gönderdi bana ve kalbim içeride takla attı.
"Bana öyle bakma çocuk."
Gözlerimi kısıp ona bakmaya devam ettim. Aylarca bana geri dönmesini bekleyen ruhum tam vazgeçtiği an da karşıma çıkmıştı gözlerine yıldız hapsolmuş adam. Bir aydır Suho' dan gizli olarak her gece buluştuğum adam sonunda sokakların güvenli olmadığını söyleyerek buluşmalarımızı farklı mekanlara taşımıştı. İlk önce Dent de Lion da buluşursak da Suho' nun her an oraya gelebileceği gerçeği ikimizi de korkutuyordu bu yüzden buraya gelmenin daha güvenli olacağını düşünmüştük.
"Nasıl bakıyorum ki?" Kahvemden bir yudum almadan önce üfledim.
"Çok güzel bakıyorsun. Öyle güzel bakıyorsun ki korkuyorum kaybolup, yolumu bulamamaktan."
Kahvem dilimi yaktı. Ne söylemem gerektiğini bilmeden ona bakmaya devam ettim ve gülümsedim. Yıllardır yapmayı unuttuğum şeyi bana hatırlatan adamın uzanıp yanağına dokundum. Beş aydır nefes almayı başaran ruhum umut içinde ona bakıyordu.
Ellerimin altındaki ten önce gerildi ama durmadım. Ellerim yavaşça alnına çıktı ve şakağında yer alan yaranın üstünden geçti. Gri saçlarının arasına karışıp kafasının arka kısmında yer alan yaranın üzerinde durdu ve onu okşadım. Chanyeol' un bir sürü yarası vardı ve çoğunun nasıl olduğunu anlatamıyordu bile.
"Onlara dokunmak... Seni rahatsız etmiyor mu?" Gözlerini benden kaçırdı ve küçük bir çocuk gibi yanakları kızardı.
Başımı iki yana salladım.
Bizi bir arada tutan yaralarımız değil miydi zaten? Benim kalp sancılarıma eşlik eden bir sürü güz ağrısı yok muydu onun bedeninde?
"Çok fazla güz ağrın var Chanyeol ve hepsi de çok derin. Ama hiçbiri gözlerinin ardına gizlenmiş nefret kadar rahatsız etmez beni."
Siyah gözlerini kapatan kirpikler bir saniye daha orada kaldı. Ruhunun üzerine örttüğü göz kapakları, kendi içinde verdiği savaşın göstergesiydi ve ben onun gözlerinde gördüğüm her şeyi doğru anlama yeteneğine sahip olduğumdan beni bu savaştan uzak tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monachopsis || ChanBaek
Hayran KurguByun Baekhyun; ağabeyi Suho'nun asla evde tutmayı başaramadığı, sıkışıp kaldığı Doğu mahallesinde gece yürüyüşleri yapmayı alışkanlık haline getirmiş yaralı bir gençti. Bir gece yürüyüşün de karşılaştığı Park Chanyeol ise hayatını değiştirecekti. "G...