6.5 BÖLÜM ~ Ateşe Uçan Sinek
☆
Kader, geçmişinizi ve geleceğinizi sorgulamadan size seçenekler sunar ve sonra sizi içinden çıkması imkansız bir bok çukuruna sürükledikten sonra önünüze seçeneklerinizin yalnış olduğuna dair pek çok kural koyar.
Seçtiklerimiz yanlışsa neden seçim şansımızın olduğunu söylerler ki?
Yıllar önce, kimse gelecekte ne olacağını bilmeden beni bu evin kapısından içeriye sokmuş olan adam, şimdi yaptığım seçimleri Tanrı' nın cehenneminden izlerken, kafasını iki yana sallayıp yaptığı şeyden pişmanlık duyuyor ve bu hatayı düzeltmesi için belki de Tanrı' ya yalvarıyordu.
Artık çok geç olmasına rağmen.
Aşk Romeo' nun öleceğini bilmesine rağmen Juliet' in dudaklarını öpmesi gibiydi. Sonunda ölüm olmasına rağmen aşık olduğunuz dudaklardan bir buse koparabilmek, her şeye değerdi.
Tıpkı şu an dudaklarından koparmış olduğum busenin her şeye değmesi gibi.
Şu an ölebilirdim. Buna tüm ruhumla hazırım yeter ki son yaptığım şey onu öpmek olsun.
Sehun öfkeli bir homurdanma bırakarak mutfağa ilerlerken kıkırdadım. Okuldan yeni gelmişti ve kış ayının soğuk rüzgarları sarı saçlarını darma duman etmişti. Soğuktan kızarmış burnu ile dudaklarından üflediği ılık nefeslerle parmaklarını ısıtmaya çalışırken benden uzaklaştırmaya çalıştığı bedenini bir kez daha yanıma çektim.
Kollarımı bedeninin etrafına iyice dolarken, kollarımın arasındaki bedenin çırpınışlarını es geçtim. Üşüyen bedenini ısıtmakta zorlanıyordu ve ben sadece ona yardım etmek istiyordum.
Bedenini kendimle birlikte mutfağın bitişiğindeki oturma odasına çekerken aç olduğuna dair yaptığı tüm o öfkeli -ki bence öfkeli falan değildi- homurdanmaları duymamış gibi yapıp bedenlerimizi kanepenin üzerine attım.
"Jongin. Kes şunu. Lanet olsun açım ve inanılmaz yorgunum."
Sarı saçlarını ellerimle düzeltirken onu bırakmadım. Onu bırakmaktan nefret eden bencil bir ruhken ben nasıl olurda onu bırakma mı isterdi benden?
Tüm ruhum ondan göreceği ufacık bir sevgi kırıntısı için yanıp tutuşurken o nasıl olurda tepkisiz kalabilirdi bu yangının karşısında?
Yıllarımızı birlikte geçirmiş olmamıza rağmen onu hala çözememiş olmak benim ayıbım olmalıydı onun değil.
On dört yaşımda kapısından içeri attığım bu evde tam on senem geçmişti. Her geçen yılda artık bu evden ayrılmam gerektiğini kendine söylemiş olsamda kollarımın arasındaki bu bedenden ayrılmak öyle kolay değildi.
Onu ilk kez gördüğümde sarı kafasıyla yerde oturmuş, başka bir çocuk ile konuşmaya çalışıyordu. Daha sonrasında Suho' nun kardeşi olduğunu öğrendiğim beden ise sessizce onu dinliyor, parmaklarının arasındaki kırmızı arabayı evin ortasındaki eski halının kenarlarında hareket ettiriyordu.
Sehun çok güzeldi.
O kadar güzeldi ki bu canınızı acıtırdı.
Ateş gördüğünde ona yaklaşmadan duramayan sinekler gibi olurdunuz. Ondan bir adım uzakta nefes aldığınızı hissedemez, yaşamadığınıza inanırdınız.
"Üşümüşsün ve bende seni ısıtmaya çalışıyorum."
Sehun öfkeyle kollarımın arasından çıkarken bu kez ona engel olmadım. Ateşin çekimine kapılan sinek bendim sonuçta.
"Hyung, şöyle davranmayı kes lütfen. Sen ve ben... Biz..."
Dudakları söyleyeceği şeyleri söylemesine izin vermezken boğazına dizilmiş acı dolu kelimeleri tahmin edebiliyordum. Kardeş olduğumuz hakkında bana nutuk çekecek bir daha ona dokunmamı isteyecek ve tüm bunları söyledikten sonra ona uzanan dudaklarıma vuracaktı.
Günlük rutinimiz gibi bir şeydi.
Aşkımı asla kabul etmeyen küçük kardeşim yine bir şekilde sinirlerimi zıplatıp beni bu eve ona kardeş olarak getiren ölü babasına küfür etmeme sebep olacaktı.
Sehun' un babası iyi biriydi. Gerçekten öyleydi. Beni yetimhaneden alıp buraya getirdikten sonra asla evdeki oğlu ile aramda ayrım yapmamış bizi öz kardeş gibi yetiştirmeye özen göstermişti.
Ne var ki Sehun o kadar güzeldi ki onu kardeş gibi görmek Tanrı'nın varlığına edilmiş bir hakaret gibi olurdu.
Hem onu her zaman koruyup kollamam için kardeşi olmama gerek yoktu ki. Onu bir sevgili, bir eş olarak da her zaman koruyabilirdim.
Ancak küçük Hun benden olabildiğince kaçıyor ve kendine saçma sapan sevgililer buluyordu.
Günün sonunda benim kollarıma koşarken güneşin doğumunda birlikte başka kollara koşan şımarık ve ne istediğini bilmeyen bir çocuktu sadece o.
Beni kabul etmemesinin asıl suçlusu şüphesiz ki babasıydı.
Lanet herif o gün beni evlat olarak evine almamış olsaydı Sehun beni görmezden gelemez kardeşiz bahanesini önüme süremezdi ama dediğim gibi kader sizi bir bok çukuruna atıp içinden çıkmak için verdiğiniz çabaları gülerek izler sonra da seçimlerinizin yanlış olduğunu söyleyip sizi alt ederdi.
"Son kez söylüyorum. Bana dokunmayı kes ve beni rahat bırak."
Öfke ile titreyen bedenini izlemenin bana verdiği zevki görmezden gelip mutfağa doğru ilerlerken acıyan kalbimi sakinleştirmek adına bir süre gözlerimi kapattım.
Onu sevdiğimi göremeyecek kadar kör müydü yoksa suratsız Hun gerçekten de duygusuz muydu?
Kalbi kırıldığında koştuğu ilk kolların sahibi olmama rağmen, kalbimi kırmaktan asla geri durmazdı.
Babasının yıllardır zihnine yerleştirdiği sözlerden bir anda kurtulmasını elbette beklemiyordum ama yaptığı iki yüzlülükten başka bir şey de değildi.
"Aç mısın?"
Yumuşayan sesi ve benden kaçırdığı gözleri ile oba kızgınlığım ancak bu kadar sürüyordu işte.
Kalbim bile ona duyduğu sevgiyi göstermek istercesine kaburgalarımı zorlarken bu sesi gerçekten de duymuyor muydu?
"Dışarı çıkacağım. Evde kal ve aç karnını doyur. Kapıyı da ben çıkar çıkmaz kilitle."
Dudaklarına yerleşen gülümsemeyi görünce ceketime uzanan elim duruyor. Bu bana ilk kez gülümsemesi değil ancak her gördüğümde ilk kez görüyor gibi heyecanlanan kalbime söz anlatmak gerçekten çok zor.
"Ben çocuk değilim biliyorsun değil mi?"
Hareket eden dudakları beni bir kez daha onu öpmeye iterken hastalıklı zihnim ikiye bölünmüş durumdaydı.
İkimiz kardeş olduğunuz sürece Sehun bana karşılık vermeyecekti ve Büyükbaba hayatta olduğu sürece biz kardeş olmaya mahkum kalacaktık.
Yine de o böyle tatlı tatlı gülümserken uzanıp onu öpmek?
Hayat bana bu zevki yaratmayacak kadar mı pislikti?
Ceketimi üzerime giyerken o çoktan mutfağa gitmişti ve benliğimle yalnız kaldığımda aklımdaki planı uygulamaya geçirmeye karar vermiştim bile.
Suho' nun bundan mutlu olacağına eminken nasıl bunu yapmaktan kendimi geri alabilirdim ki? Kaldı ki bu sadece Suho' nun değil, aptal Baekhyun' nun ve Kris' in de işine yarayacakken, insanları böyle bir iyilikten mahrum bırakmak hangi adi insanın yapacağı şeydi ki?
Cebimdeki telefonu çıkartıp birkaç gün önce beni arayan numarayı geri ararken sokaktan çıkıp limandaki iki katlı binaya yürümeye başlamıştım bile.
"Seçimimi yaptım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monachopsis || ChanBaek
FanfictionByun Baekhyun; ağabeyi Suho'nun asla evde tutmayı başaramadığı, sıkışıp kaldığı Doğu mahallesinde gece yürüyüşleri yapmayı alışkanlık haline getirmiş yaralı bir gençti. Bir gece yürüyüşün de karşılaştığı Park Chanyeol ise hayatını değiştirecekti. "G...