Geçen bölüm satıriçi yorumlarınız harikaydı. 💞 Lütfen bu bölüm de satıriçi yorumlarınızı esirgemeyin.😇
Bu hikayede benimle beraber en baştan yürüyen, attığı uzun yorumlarla yüzümü güldüren canım vdennn iyi ki varsın. Desteğine minnettarım. 💞Bu bölüm senin için💞
Bölüm: 24(Acı Dokunuşlar)
Ardında yürüdüğüm yollar zifiri karanlıktı. Kendisi yoktu ama kokusu vardı. Yüreği bana aitti ama kalbim taşlaşmıştı. Zemheri soğuk yüzüme hiddetle vururken sanki bana sen onu hak etmiyorsun diyordu.
Sevgim arsız ve gönlüm yorgundu ama ben bağlanmıştım işte.
Onsuz olmuyordu ama onla da olmuyordu. Bırakmak istesem sanki ayaklarımdan zorla itilip onun yanına gönderiliyordum. Kalbime saplanan hançer değildi: Kalbime saplanan onun deniz rengi gözleriydi.Panikle karşı kaldırıma doğru koşarken ardımdan çalan korna umrumda dahi değildi. Hızla yanına çömelip başını sağ dizime yatırdığımda nabzını kontrol ettim.
Bize inat nabzı normal atıyordu.
"Diyar, Diyar iyi misin?"
Yarı açık gözlerinin arasından bana bakarken şuurunu tam anlamıyla kaybetmemişti ama kendinde de değildi.
"Diyar, cevap ver ne olur iyi misin?"
Kısık sesli bir inleme dudaklarının arasından çıkarken üstümdeki hırkayı çıkarıp diz kapağından aşağısına sardım. Kolumu başının altından geçirip hızlı bir şekilde kollarımın arasına alırken yarı açık olan gözleride kapandı.
Korkuyla etrafıma bakıp taksi ararken buradan çok nadir taksi geçtiğini hatırladım. Taksiyi bekleyip vakit kaybetmek yerine hızla geldiğimiz yolu geri arşınlamaya başladım.
Önceden ne kadar zayıftı bilmiyordum ama aldığı serumlara rağmen hala zayıf ve çelimsizdi. Kolumdan aşağı sarkmış boynu onu bir ölüden farksız gösteriyordu. Neyse ki aralıklı inip kalkan göğsü onun hala yaşadığının belirtisiydi.
Diyar'ın bu hali bana annemin beni dört yaşında gönderdiği hafızlık kursundan aklımda kalan bir ayeti hatırlatınca istemsizce titreme sardı dört bir yanımı.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
(Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).)
~Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.~ (Fatır Suresi 15. Ayet)
İnsanoğlu gerçekten aciz olarak yaratılmıştı. Gelen en ufak bir hastalıkta bile insanı bir yudum suya muhtaç bırakabiliyordu ya da başına gelen herhangi bir olayda çaresiz kalıp başkasından yardım isteyebiliyordu. İnsanoğlu bir şekilde acizliğini ve güçsüzlüğünü sergiliyordu.
Adımlarımı daha hızlı atıp bir an önce hastaneye gitmenin derdine düştüm. Aralık ayındaydık ve biz yumuşak havaya aldanıp dışarıya ince hırka ile çıkmıştık. Hasta değilse bile bu nedenden dolayı hasta olabilirdi ve bu benim bu hayatta isteyeceğim en son şey olurdu.
Hastaneye çıkan dik yokuşu büyük adımlarla kapatırken nefes nefese kalmış sesimle acile doğru hızla giriş yaptım.
"Sedye... sedye getirin buraya."
Hem bağırıp hem acil müdahalee odasına doğru giderken sinirle bağırdım.
"Kahretsin, nöbette doktor hemşire yok mu? Neredesiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİ GERİ VER
General FictionKalbim mühürlenmiş bir kapıydı. Gelen her anahtarı tek bir darbeyle dışarı atarken ona yenilecek kadar dirayetsiz olmayacaktım. Onun da anahtarını kıracaktım elbet sert bir dokunuşla. Açılması zordu; açılması imkansızdı mühürlerimin. Ta ki sen haya...