Bölüm:27 (Tehlike Çanları)
...1 Hafta Sonra...
Pencereden odama sıyrılan günün ilk ışıkları, yüzüme değil âdeta kalbime vuruyordu. Kaç gündür içimde dolaşan börtü böceklerin etkisi hala üstümdeydi..
Ben aşık olmuştum.
Bunun başka bir açıklaması yoktu. Gözüm her yerde onu arıyordu, kalbim her an deli gibi çarpıyordu. Hastanede sıradan geçirdiğimiz bir anı bile hatırlarken aptal gibi sırıtıyordum. Adı zihnimde pusu kurmuşken o tuzağa bir daha kurtulmamak üzere düşmek istiyordum.
Yanımda duran yastığı kolumun altına alıp sıkıca sarılırken gözlerimi sımsıkı yumdum. Biri tarafından sevilmeyi, sevmeyi, ona koşulsuz güvenmeyi hep beklemiştim. Sabırla... Sadakatle... Hissediyordum. İstiyordum.
Yatağımın yanında duran komidinin üstündeki telefonumdan ince, tiz bir ses yükselirken heyecanla elime aldım. Saat dokuza geliyordu ve hastaneden çıktığımdan beri her gün tam olarak bu saatlerde mesaj yolluyordu bana doktorum.
"Günaydın. Hava soğuk olmasına rağmen bu sabah sanki farklı bir sıcaklık var etrafta. Sanırım ya seni sevdiğimi hissediyorsun ya da abinin acayip bir şansı var :)) "
Yazdığı her kelimeyi tek tek okurken sanırım gönderdiği cümleleri üç dört kez tekrar etmiştim. Yüzüme aptal bir sırıtıș hakim olurken kalbim yine heyecanla yüreğimi çaldı. Kapılarımı açtım, sonsuza kadar.
"Sanırım bu benim abimin nasibi, hava gerçekten çok güzel."
Telefonun sağ alt köșesindeki ok tuşuna basıp mesajı gönderirken hızlı bir șekilde yataktan kalkıp odamı toparlamaya başladım. Dışarıdan yükselen sesler hazırlıkların başladığını gösterirken telefonumdan tekrar bir mesaj sesi yükseldi.
Hızla elime alıp ekranı kaydırarak mesajı okudum."Heyecanlı mısın?"
"Tabi ki heyecanlıyım."
"Bende heyecanlıyım nede olsa birkaç saat sonra seni göreceğim."
"Yalnız ben akşam için heyecanlıyım..."
Seri gelen mesajlar bir anda kesilirken gülerek yatağımı düzeltmeye başladım. Muhtemelen akşam beni gördüğünde ters bir bakış sunacaktı bana ama umrumda dahi değildi. Onu, kızdırmak şu aralar gerçekten de hoşuma gidiyordu.
Yatağımı düzeltip üstlerimi hızla değiştirirken koşturarak aşağı inmeye başladım. Yaklaştıkça artmaya başlayan sesler heyecanlandırırken abimlerin odasından tipik halay sesleri geliyordu. Koşarak kapılarının önüne giderken hızla kapı kulpunu indirdim ama açılmadı. Ne? Kilitli miydi?
"Abi?"
"Evet?"
"Kapın neden kilitli, açar mısın?"
İçerden gülme sesleri yükselirken Serdar'ın yalnız olmadığını anladım. Beni görüyormuşçasına kafamı sallayıp işaret parmağımı onlara doğru sallarken aslında karşımda sadece koca bir tahta kapı vardı.
"Nişandan önce damat görülmez Diyar, bilmiyor musun?"
İçerdeki gülme sesleri kahkahaya dönüşürken sinirle kaşlarımı çattım.
"Abiiiii! Unutuyorsun galiba ama ben damadın kardeşiyim, kız kardeşi. Ayrıca bu nişan, düğün değil. Hem sen saf mısın bu nazı tuzu kız tarafı yapar erkek tarafı değil."
İçerden 'Ooooo' sesleri yükselirken tek kaşımı kaldırıp sinsice sırıttım.
"Sen iyilemişmişsin belli, Diyar Hanım. Maşallah dilin neredeyse boyunu geçmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİ GERİ VER
General FictionKalbim mühürlenmiş bir kapıydı. Gelen her anahtarı tek bir darbeyle dışarı atarken ona yenilecek kadar dirayetsiz olmayacaktım. Onun da anahtarını kıracaktım elbet sert bir dokunuşla. Açılması zordu; açılması imkansızdı mühürlerimin. Ta ki sen haya...