Bölüm: 20(Kalbim Ne Yapmayı Planlıyor?)
Dünyada ne kadar zorluk çektiğimin bir önemi yoktu. Onda yıllar önce kaybettiğim umudumu bulmuştum.
Yanımda mıydı? Değildi...
Ama gülümsemesi bana güç veriyordu. Yine de tuhaf olan şey tüm acıları o çekiyordu ama canı yanan ben oluyordum.
Umrumda mıydı? Değildi!
Bu hikâyenin sonunda teselliyi onda bulacaksam ne kadar acı çektiğimin bir önemi yoktu. Bir şey yaşamamıştık ama hayatımı güzelleştirmişti. Tüm acılarına rağmen... Onun olduğu her yer cennet gibiydi.
Ben huzursuz bir kuştum öylece gezinip durdum. Ta ki onu bulana kadar! Ta ki onu görene kadar! Ta ki onu sevene kadar!
Öyle birini sevdim ki...
Hayatım, onun kalp atışlarına düğümlenmiş gidiyordu. Dursaydı eğer; ölecektim. Hayatımın dönüm noktasında bulmuştum onu. Benim için güvenli bir limandı. Tıpkı gökte parıldayan kutup yıldızı gibi... Yol gösterip duruyordu, üstelik ışık da saçıyordu. Her yere...
Onu tanıdığımda tüm üzüntülerimi unuttum. Nasıl bir etkiydi bu? O bana yaşamayı tekrardan öğretiyor. Yağmur bereket getirirdi ya da merhem acıyı dindirirdi. Ben öyle birini buldum ki her şeyiyle bana iyi gelen biri.
Kalbinde ne saklıyordu böyle?
O herkesi düşünüyordu. Ailesini... Kendisini güneşin altında tutarak herkese siper olmaya çalışıyordu. En çok kendini yorarak... en çok kendini yaralayarak. Çok merak ediyordum, kalbinde ne sakladığını. O böyle yaptıkça inciniyordu, biliyordum. Acısını içine atıyordu ve beraberinde beni de yakıyordu. Ama razıydım. Her şeyine... Her şeyiyle...
Bu dünyadaki cennetim oydu benim. Onun gemisi benim limanımdı artık. Değil onsuz yaşamak onsuz nefes bile alamazdım artık.
Şimdi ise yorgun gözleri karşımdaydı. Bana bakıyordu. Gözleri dolmuş; neredeyse taşmak üzereydi. Canı mı yanıyordu?
"Canın mı acıyor, Diyar?"
Cevap vermedi ya da veremedi. Ama benden bir cevap beklediği kesindi. Ne diyecektim? Nasıl söyleyecektim şimdi?
"Şu an iyisin, bizimlesin."
"Ne kadar süre sizinleyim?"
Titreyen sesimden yolunda olmayan bir şeyler olduğunu anlamıştı. Onunla tanıştığımızdan beri ne yolunda gitmişti ki zaten! Bu da yoldan çıkmıştı işte.
"Bilmiyorum, Diyar. Tümörü tamamen alamadık."
Okyanus mavisi gözleri dolarken ilk firar eden sağ gözündeki yaşı olmuştu. Dayanamıyordu işte, görüyordum!
"Ağlama! Sen güçlüsün bunu atlatırsın, biliyorum. Her akşamın bir sabahı, her kışın bir yazı var. Seninde güzel günlerin gelecek."
Yorulmuştu. Bu hastaneden, bu odadan, bu yataktan ve belki de benden de...
Gözlerinin altı neredeyse iki aydan daha fazla bir süre mordu. Kim olsa yorulurdu. O benim yaralarıma merhem olabiliyordu ama ben onun acılarını dindiremiyordum.
"Ağlama... ağlama... Senin için yapabileceğim bir şey söyle bana."
"Bunları belki de senin yüzünden yaşıyoruz. Sen her şeyini bana bağlıyorsun. Ben ölürsem yaşayamazsın sanıyorsun ama öyle değil. Sen fark etmiyorsun ama benimle imtihan oluyorsun. Beni de beraberinde yakıyorsun, doktor."
İlk defa böyle ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra... Sözleri kalbimi delip geçiyordu. Belki de haklıydı. Hiç böyle düşünmemiştim.
"Benden bir şey mi istiyorsun? Yaşadığını, yaşadığımı, yaşadıklarımızı otur bir düşün... Neler yaşadık düşün artık!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİ GERİ VER
Narrativa generaleKalbim mühürlenmiş bir kapıydı. Gelen her anahtarı tek bir darbeyle dışarı atarken ona yenilecek kadar dirayetsiz olmayacaktım. Onun da anahtarını kıracaktım elbet sert bir dokunuşla. Açılması zordu; açılması imkansızdı mühürlerimin. Ta ki sen haya...