BÖLÜM 1: ÖLEN YILDIZLI GECELER

6.5K 345 127
                                    

BONUS VİDEO:

Bölüm Müziği: Suzan H - Bir Adam

Onun sesi eşsizdi. Bir ortamda konuşmaya başladı mı, kafanızı çevirip sadece onu izlerdiniz. Düzgün bir diksiyonu vardı. Bazen kelimeleri öyle birbirine bütünleştirirdi ki, derin bir sessizlikle onu izlerdim. Sadece onu... Kahverengi gözlerini, burnunu, hafif dolgun dudaklarını, küçük gamzeli çenesini ve güldü mü gözlerinin yanında oluşan ufak kırışıklıkları hiç sıkılmadan izlerdim. Hiç susmasın, derdim içimden. Hep ağzında gevelesin dursun bizi...

Kendisini hiç beğenmezdi. Asla diğer erkekler gibi olmamıştı. Bazen kızardım. Onu gözümde kusursuz yapan şeyleri söylerdim. Onun kusurlarına bile âşık olabilecek birilerinin olduğunu hissettirmek isterdim. Oysa o daha çok boşluğa dalıp giderdi. Ona anlatırdı kendisini, bir oradan gizlemezdi hüznünü. Hep merak etmişimdir, o koca boşlukta kaybolmadan nasıl geri gelir diye... Fakat defalarca kez sorsam da, umursamaz adamın beni cevaplamadığı tek yer burası olmuştu.

Babası ölmüştü. İlk başta duyduğuma inanamadım, kabullenmek istemedim. Çünkü bu Dünya'da umursamaz adamın tutunduğu son sevgisi babasına aitti. Hissettim. Bir daha toparlanamayacak kadar parçalara ayrıldığını hissedebilmiştim. Bu yüzden, çok geçmeden evine doğru koşarken bulmuştum kendimi. Evinde yoktu. Bu sefer hastaneye gittim söylentiler eşliğinde. Orada da görememiştim. Ta ki hastanenin avlusunda çöktüğüm bankın karşı tarafına o da çökene kadar...

Aylar sonra onu bu kadar kötü görmek sarsmıştı beni. Sarılmak istedim. Gözyaşlarını kendi elimle silmek ve avuçlarına, "Buradayım," diye fısıldamak istedim. Kalkıp yürümesindense, tam karşıma geçip bana bağırmasını istedim. Gitmesindense, öfkelenmesini istedim. Ama bomboştu. Kabullenmişti. O daha çok, bizi kabullenmiş gibiydi. Oysa ne çok bekledim karşı kaldırımdaki bana seslenmesini. Hatta kalbimi kırmak için küfür bile etmesini... Yine de yapmadı. Beni de umursamaz olmuştu. İşte buna dayanabilir miydim bilmiyorum, her göz göze geldiğimizde dağılmaktan başka...

"Bir şeyler yemelisin, Mısra. Yine tabağını kurcaladığını görüyorum!"

Gözlerimi kaldırıp anneme baktım. O ise öfkeyle beni izliyordu. Üzerimdeki Ogün Enes sersemliğini atmak güç olmuştu. Çenemin altına yasladığım elimi çekip anneme el hareketlerimle, "Doydum," dedim.

"İlaç içeceksin, bahane kabul etmiyorum."

"Ama canım bir şey yemek istemiyor..."

"Mısra!"

Omuzlarımı çökertirken anneme belli belirsiz kafamı sallamış ve dakikalardır yemeğimi kurcaladığım tabağımın içinde bulunan çatalımı elime alıp kendimi onları yemek için zorlamıştım. Düşüncelerimde böylesine birbirine girmiş bir yıkıntı hissi varken sanki hiçbir şey olmamış gibi davranamıyordum. Sadece Ogün'le konuşmak istiyordum. Onun yanında olmak... Yalnız olmadığını hissettirmek istiyordum.

Tabağımdakileri tam olarak bitirememiş olsam da annem benim bu hâlime artık alıştığı için bir şey dememişti. O da farkındaydı, ben artık eskisi kadar ona uyum sağlayamıyordum. Belki de Ogün doğru söylemişti, ben çok değişmiştim. Kendime bile yabancı olacak kadar... Masayı topladıktan sonra anneme odamda olacağımı söyleyen bir şekilde işaret vermiştim. Annem kafasını salladı. Ben de odama doğru ilerlemeye başladım. Evimiz küçüktü. Yani hol olmadığı için tüm merkez salonda bulunmaktaydı. Anlayacağınız, biz odalarımıza salona uğramadan geçiş yapamıyorduk.

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin