BÖLÜM 13: BİR İNTİHARA SIĞINAN CİNAYET

839 62 74
                                    

*Ursine Vulpine - Heart Shaped Leaf*

Her insanın parmak izi farklıydı. Sanki parmaklarımızdaki o ince çizgilerinde bir hayatı taşıyorduk. İçine düşüp kaybolan onca ruhu hissettim. Damarlarımda geziniyordu varlığı. Geceydi. Sokak lambalarının cılız ışığıyla şekillenmişti nesneler. Evin salonuna kadar sürüklenen o adamın peşinden ağır adımlarla ilerliyordum. Gölgem onun üzerine düştükçe telaşlanıyor ve benden kaçmaya çalışıyordu. Sakindim. Bir elimde silah olduğu için, diğer elimle ceketimin cebinden sigara paketini çıkarmıştım. Masanın yanında durdum. Silahın ucunu masanın yüzeyine yaslamış ve elimdeki paketten bir dal çıkarmıştım. Boşalan paketi masanın üzerine fırlatırken, artık onu takip etmediğimi kabullenmiş olmalı ki sürünmeyi bırakmıştı Özmen. Yüzüne sertçe silahın kabzasını gömdüğüm için kanayan burnuna tutundu. Canı yanıyor olmalıydı, en az göz ucuyla ona bakarken çakmağımı yaktığım ve dudaklarımın arasındaki sıkıştırdığım izmaritimi tutuşturduğum kadar...

Evin her santimetresinde ayrı bir ömrün parmak izleri vardı. Hissedebiliyordum. Beynime kadar sıçrayan kanın tesiriydi soluduğum o hava. Gerilen cildimde ve iyice büyüyen gözbebeklerime hükmetmişti. Özmen Sazak birkaç saat önce tam karşımdaydı. Benimle bakışıyor ve nefes nefese kalmış bir şekilde kaçacak bir delik arıyordu. Ama bilmiyordu ki geceler benim yandaşımdı. O nereye giderse, onun ardına dökülen gölgesiyle bir bütün olacaktım.

"Ogün Enes!" Polis memuru Muhsin elindeki dosyayı masanın üzerine fırlatırken karşımda kalan sandalyesine oturmuştu. Bir tepki vermeden onu izlemeye devam ettim. O ise birkaç evrakı doldurmakla meşguldü. "Sana ulaşmakta zorlanıyoruz evlat." Sessizliğimden rahatsız olmalı ki gözlerini kaldırıp sonunda bana bakmıştı. "Evine pek uğramıyor musun?"

"Arada gidiyorum."

"Nerede kalıyorsun?"

"Bunları sormak için mi beni buraya getirdiniz?"

Muhsin buruk bir gülümsemeyle başını sağa sola sallamıştı. "Sadece bir aptallık yapmandan korkuyorum, Ogün."

Kollarımı göğsümün üzerinde toplarken ona gözlerimi kısarak bakmıştım. "Nasıl bir aptallık?"

Muhsin derin bir iç çekerek birkaç saniye kadar önündeki evraklara ve etrafa bakınmıştı. "Bilirsin, bazı şeyler intikamla hâl olacakmış gibi gelir ama bu hayatını daha da bir bataklığa çevirir. Dibi görürsün. Kurtulamazsın."

Güldüm imasına. Bir süre sadece o boş gülümsememle karşılamıştım onu. Ardından ona aralıklı bıraktığı kapıyı işaret ettim. "Kapatmamı ister misin?"

Anlamayan gözlerle bana baksa da uzanıp kapıyı geriye doğru itmiştim. Kapı kapandı, artık gerçek Ogün Enes'le baş başaydı. "Behzat Enes'le aran ne kadar iyiydi bilmiyorum ama biz sadece baba ve oğul değildik, Muhsin." Kollarımı bacağıma yaslayarak ona doğru eğildim. Gözlerindeki merak daha da çoğalmıştı. "Onunla yaptığın anlaşmaları, üstünü örtmek için çırpındığın o yalanları, akladığın kara paraları, babamı bir çırpıda sattığını, onu polislikten etmeniz yetmiyormuş gibi bir de sırf bunlar açığa çıkmasın diye Caner Akbulut gibi adamları galeyana getirdiğinizi biliyorum."

Muhsin'in yüzündeki ifade ani bir değişikliğe uğramıştı. Çok geçmeden ona kinle bakan gözlerimde boğuldu. Çırpınamadı bile... Burnumdan soluduğum keskin soluklarım odanın içinde yankılanıyordu sanki. Hepsini dinledi. Onlarla hissizleşti. Tek bir nefesimle öldürüldü. Bunun aynısını birkaç saat önce de yaşamıştım. Gün doğmadan hemen önce... Özmen yerde kıvranırken bana defalarca kez sormuştu kim olduğumu. Hatta onu duymadığımı düşünerek bağırmıştı evin içinde. Çaresizdi. Birilerinin gelip onu kurtarmasını istiyordu. Oysa şu hayattan söküp aldığı onca can için bunları hiç sorgulamayan bir adamdı kendisi.

"Beni tehdit mi ediyorsun, Ogün?" diye sordu, buz gibi bir sesle. Daha doğrusu donakalmıştı. Onu böylesine köşeye sıkıştıracağıma ihtimal vermemiş olmalıydı.

Düşünceli bir hisle gözlerimi kıstım. "Dün gece hiç ummadığım bir saatte aniden bir yağmur bastırdı. Belki de sen sabah fark ettin yağmur yağdığını... Işıkları söndürdüm. Karanlıkta oturdum ve onların öylece cama toslayışlarını izledim."

Gök gürledi. Birkaç saniyenin ardından içeriye yansıdı göğün acıları.

"Ne istiyorsun benden!? Konuşsana, Allah'ın cezası!"

Elimdeki silahı bıraktım masanın üzerine. Zaten izmaritim de bitmişti. Özmen için zaman daralıyordu...

"Hep merak etmişimdir Muhsin, yağmur taneleri öleceğini bile bile neden atlar ki o bulutlardan?"

Evin camına şiddetle toslayan yağmurların çıkardığı o boğuk sesi eşliğinde Özmen'in yanından geçip gitmiştim. Bunu yapmamı beklemiyor olacak ki öylece beni izlemeye başlamıştı.

"Sonra bunu sorgulamayı bıraktım ve kalktım o koltuktan. Mutfağa girdim, çekmeceden bir bıçak çıkardım."

Bıçakla geri salona döndüğümde Özmen kollarından güç alarak ayaklanmaya çalışmıştı. Kuvvetlice karnına tekmemi basmamla yere yığılması bir olmuştu. Acıyla inlemeye devam ediyordu. Eğilip yakasını kavradım ve yüzünü kendime doğru çevirdim. Bıçağın varlığını kabullendikçe benimle boğuşmaya çalışıyordu. Ne zaman bıçağı boğazına dayamıştım ki işte o zaman durgunlaşmıştı elleri. Sanki en ufak hareketinde onu öldüreceğimi bilir gibiydi...

"Tekrardan oturdum o koltuğun üzerine ve bir kez daha baktım o pencereden dışarıya."

"Sana tek bir şey soracağım, Özmen. Doğru bir cevap verirsen seni özgür bırakacağım."

"N-Nedir o?"

"Dedim ki kendime..."

"Daha yaşayacak ne var şu hayatta?"

Bir cevap beklemiyordum aslında. Kelimelerin gücü yetmezdi böyle bir soruyu karşılamaya. Biri parmaklarımdaki ölüm izlerine dokunmuş, diğeri elimdeki kana bulanmıştı. İkisi de düşünüyordu. Her şeyi... Kendileri de dâhil. Zamanın yorgun kadranlarını armağan ettim ona. Muhsin'in karşısında artık bir Ogün Enes yoktu. Bir tarih vardı. Koca bir enkaz... Sertçe yutkundu. Boğazındaki düğümü çözebileceğine inandı. Kalbine kadar inen gecelerime dokunduğunun farkında bile değildi. Yine bir arabanın içindeydi o aile. Hain bir komploya kurban gideceklerinden habersiz... Behzat Enes koşuyordu o arabaya. İçeriden çıkmak için kapıyı zorlayan o aileyi kurtarabileceğine inanıyordu. Fakat bir anda patlıyor araba. O koca enkazın içinden sadece 3 ceset çıkıyor, araçtan savrulan o metal parçası da Behzat Enes'in bacağına saplanıyor. O günden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlıyor babam. Bu suçun ardında gizlenen onca ismin arasında Muhsin Değirmenci'yle göz göze geliyor. İşinden oluyor, ölüm tehditleri devam ediyor.

Ve faili meçhul bir şekilde gerçekten de öldürülüyor.

Hepimizin parmak izleri farklıydı. Çok başka cinayetlerin katiliydik biz. Bazıları polisler tarafından bulunuyordu ama hiç kimsenin hissedemediği birçok ölümün şâhidiydi ölü kaldırımlara kendi gölgesini sürüyen o virane ayaklar. Geçmiş ve gelecek bir bütündü. Zamanın arafında yaşıyorduk ömrün yarım kalmışlığını. Kaçamıyorsun. Sadece bir yerden sonra görmezden gelmeyi öğreniyorsun. Daha çok alışıyorsun. Yaralanıyorsun. Sessizce işleniyor cinayetin. Bu bir intihar, diyor insanoğlu. Onun ruhu buraya sığamadı.

Yürüyorsun ölüm kokan kentin dar sokaklarında. Kaçamadığın o şeylerle bir bir yüzleşiyorsun. Zamanla korktuğun o şeyle bütünleşiyorsun. Bu kez korkulan sen oluyorsun.

ayten okay

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin