Güvendiğiniz her şey sizi bir bir bıraktığında neler hissetmiştiniz?
Boşluk... Derincesine bir boşluktu o hissedilenler, değil mi? Hiç geçmek bilmeyen, sürekli içinizde kopan ve yeniden türeyen boşluklardı onlar.
O boşlukları doldurabilmenin asla mümkün olmayacağını öğrendiğiniz vakit ne hissetmiştiniz?
Öğrenene kadar ne çok şey denediğinizi peki, onu hatırladınız mı?
Mesela, sevmeyi öğretmeye çalıştınız kendinize, yeniden bütün doluluğuyla sevmeyi. Ama sevginizi kabullenebilecek hiçbir kişi karşınıza gelemedi değil mi?
Bende de öyle olmuştu. Çok iyi biliyorum.
Sonra da kendinizi hayallerinize odaklamıştınız değil mi?
Aşkta kazanamayan herkesin yaptığı gibi, hayallerinizdeki hayata odaklanmaktı o değil mi?
Ama o hayata da tüm tozpembe hayallere de neler olduğunu ben çok iyi biliyorum.
Kenara atılmış yüzlerce ve hatta binlerce hayat hayallerinden sonra, onların yalnızca birine ulaşabilecek kadar zeki olmadığınızı fark etmiştiniz değil mi?
Bende de öyle olmuştu. Çok iyi biliyorum.
Sonra kendinize dönüp "ben hiçbir işe yaramıyorum." demiştiniz değil mi?
Günlerce, saatler süren ağlayışlardan sonra toparlandığınızda tüm herşeyi göze alıp tekrardan başlamayı denemeye niyetlendiğinizde hiçbir gücünüzün kalmadığını fark edip tekrardan o hiçbir çıkmazı olmayan boşluğa sürüklenmiştiniz değil mi?
Bende de öyle olmuştu. Çok iyi biliyorum.
Ve üzgünüm ama bunun asla bir çaresi bulunmuyor.
Bir süre sonra...
Sadece düşünmeye başlarsınız.
Bir süre sonra da ne düşündüğünüzü kendiniz bile bilmemeye başlarsınız.
Artık dünya üzerinde kalabilme düşüncesi saçmalıktan başka bir şey olmaz sizin için.
Çok sevdiğiniz o kişi gelir aklınıza, "Sen benim hiçbir şeyimsin." derken ki umursamazlığına kırıldığınız aklınıza gelir. O kelime ile, içinizdeki tüm yaşam kelebeklerinin öldüğünü tekrar hatırlarsınız. "Sen beni hiç sevmedin." diye hıçkırmaya başlarsınız ve o gece ilk kez kendinizi öldürmek gelir aklınıza.
İşte bu aklınıza geldiyse, yüzlerce başarısız geri çekilişler ve sizi artık hastaneye götürmekten bıkan insanlar etraftan çekildiği o an başarılı olursunuz.
Zafere ulaştığınız o gün, ilk kez kendi mezarınıza yukarıdan baktığınız o yıldızlı gecede kahkahalarla gülerek "İşte başarabildiğim tek şey. Artık kendimi bir hiç değil de her şey gibi hissediyorum." dersiniz.
Ve o ölüm sessizliği öyle hoşunuza gider ki, yaşadığınız her saniye kendinize aptallık yaptığınızı fark edersiniz.
..................................................................................
Evet, bir gün oldu bende çok istedim. Hatta istemekle kalmadım, ölene kadar da çalıştım. Küçüklükten beri kuruyor olduğum yüzlerce şeye ulaşmak için çok çabaladım. Ama nihayet bir gün, tüm bu kurguların ulaşılmaz olduğunu kabullendim. Muhtemelen sende de aynen böyle olacak.
O yüzden baştan yenilgiyi kabul etmek, herkesçe sorumsuzluk olarak ad bulmuş olsa da benim gibi biri için en büyük yüreklilik ve zekiliktir. İnsanların ne dediğine bakmadan, baştan bitişi kabullenmektir ayrıca. Ki bu, dahiliğin davranış bulmuş biçimidir.
O yüzden hayallerine ulaşamayacağını kabullen ve üzerinde doğan fırsatlara göre hareket et. Olur da kendini zorlamak istersen, yanına baharat niyetine bir kaç hayal kurabilirsin.
Doğan fırsata göre şekil almak ise kırgınlığın olmadığı, doyumluluk sağlayan bir şeydir. Kısacası ömür uzatır.
Ama ömrün kısa olsun istersen, hayal kurmaya devam et. Hastanedeki hemşireler, son gününe kadar gülecekler yüzüne ne de olsa.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Bembeyaz Sayfa
Non-Fiction...Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim. Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesin...