Düşüncelerimin içinde kaybolup gittiğim günler yaşıyorum. Duygularım artık kifayetsiz kalıyor bazı şeyleri anlamaya. Beynimin her bir siniri içerisinden tonlarca bilginin akıp gittiğini görmezden gelmeye çalıştıkça canımın yanışı daha da artıyor ve son bulmayacakmış gibi devam ediyor.
3 aydır kendimde değilim, öyleymişim gibi yaptıkça daha da dibe batıyorum.
Duygularım, davranışlarımı öyle bir yönetiyor ki aklımı tamamen kaybedip asla bana uymayan etik dışı tonlarca davranışı gerçekleştirdim. Davranışlarım sonrası, öyle bir hissizleşmiştim ki, ağlamayı bile unutmuştum.
Hala da ağlayamıyorum. Bir ağlayabilsem düzelecek belki de her şey.
İnsanlara iyiyim muamelesi çekmekten çok yoruldum. Gün geçtikçe dipsiz bir su kuyusunun en dipsiz köşesinde dipsizce batarken bu olmuyormuş gibi yapmak beni gerçekten çok yoruyor.
Soğuk ve dipsiz bir kuyuda dipsizce batmanın ne kadar acı verici bir şey olduğunu biliyor musunuz siz? Kurtulamayacağını bilmek ne kadar can yakıyor ve insanı parçalıyor, anlatmak bile istemiyorum.
Sadece güvenilir bir noktaya çekilmek istiyorum. Ama kendimi dipsiz kuyunun dipsizce köşesine istemesem de çekmeye devam ediyorum. Çünkü alışmışım o iğrenç köşenin kendisine.
Kendimden ertesi gün tiksindiğim şeyleri yapmaktan her ne kadar bıksam da durduramıyorum kendimi. Bunu başarabilecek kadar kendine hakim olabilen bir insan olamadığım için herkesten özür dilerim.
Geçmişte, gerçekten iğrenç bir insan olduğumu ve ortadan kaybolmamın daha iyi olacağını düşünürdüm. Artık o düşünceden uzaklaştığıma inanırdım. Ancak bugün, ensemin kenarından tekrar bana yaklaşıyor olduğunu hissedebiliyorum.
Acı içinde kıvranıyorum. Kalbim acıyor ve bedenimden tiksiniyorum.
Kendimi sevmiyorum, hiç de sevemedim.
Ben kendimi sevemezken, başkası beni nasıl sevebilsin ki?
Başardığım için kendimle gurur duyduğum bir şeyi kaybettim bir süre önce. Hem de hiç beklemediğim anda, hiçbir suçum yokken. Ufacık mutluluğu bile bana zor gören bu hayatta neden hala ayakta kaldığımı bazen algılayamıyorum. Ancak umut dediğimiz şeyin gücü çok güçlü sanırım.
Artık kaybetmekten çok yoruldum.
Hayatımda sürekli bir şeyler noktayla bitiyor. Artık hayatımda sonsuza kadar virgüller olsun istiyorum. Ancak olmayacak gibime geliyor. Çünkü Dünya, gülen yüzünü ve ışıklarla dolu o vücudunu bana göstermeyi hiçbir şekilde tercih etmiyor. Yani sanırım bana eziyet etmekten zevk alıyor.
Tüm sokaklarda dimdik yürümek varken omzum düşük yürüyorum. Çünkü her şeyimi kaybettim.
Ne zaman düzelecek her şey sahiden?
Son bir yılın sonunda aşık olduğumu artık kabullendim. O öyle ayrı bir noktadaki ben kabullenene dek değişecek duygularım diye içten içe korkmuştum. Öyle olmadığı için iyi hissediyorum bir yandan. Çünkü bedenim ölürken, bir yandan filizlenen bir şeyler var.
Onun yanındayken klasik aşığım işte. Nasıl anlatılabilir bilmiyorum. Uzun uzun bakmalar, sarılınca kalbin olağanüstü hızlı atması, sürekli görmek istemek, konuşunca dalıp gitmek...
Aşkla sevişilince insan, hiç olmadığı kadar canlı hissediyor.
Şuan ölü olan bedenim ve zihnim, onu yazmaya başlayınca uyanıp etrafı bir kolaçan etti. İspat edemem ama oldu.
Yalnızlıktan korktuğum için aşık olduğumu sanmıştım başta. Ancak öyle olmadığını onun yanında en yakın olduğum ana geldiğimde anladım. Arkamda duruşu bile beni titretiyordu heyecandan.
O bir keresinde ortadan kaybolmuştu. 6 ay boyunca haber alamadığımda sinirimden, hayal kırıklığımdan, aşkımdan ve tonlarca karmaşık duygumdan acı içinde kıvranmıştım. Onu defalarca rüyamda görmüştüm. Birlikte içtiğimiz mekana gidip acı çekmiştim.
Evet aşk var içimde. Dağılmış olsam da belki de beni biraz tutan şey o.
Ansızın bir hoşçakal diyecek bir gün biliyorum. Ama olsun, sevmesi güzel şey o.
En azından bazen sokaklarda dolaşıp biraz olsun onu hayal ederek mutlu olabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Bembeyaz Sayfa
Non-Fiction...Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim. Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesin...