Ve ben canımın, o geceden önce hiç bu denli ağrımış olduğunu hatırlamıyordum.
Sevmek katlanmak değil mi ya? Ben neden katlanamadım? Sevmiyorsam peki, neden bu kadar ağrıdım? Peki, neden böyle ağladım? O gitti diye sevinmem gerekirken, neden sevinemedim?Kimsenin beni bir daha böyle sevemeyeceğini düşünmüş olmama, genç olmanın bilgisizliği diye ad verelim hadi. Ama, yemin ederim ki, o ağlayışlarım onu sevmiş olmamdan başka bir nedene bağlanamaz. Bundan eminim.
Sevmediysem eğer, zeytinyağı şişesiyle konuşacak kadar nasıl aklımı yitirebilirdim?
Evet, zeytinyağı şişesiyle konuştum. Ona, "Seni hiç sevdiler mi?" dedim. Cevap vermeyince trip atıp, ağladım. Sonra tezgaha gidip onu elime aldım ve boğazından sıkmaya başladım. Güçlükle konuştu, "Beni sevmediler, hep kullandılar." dedi. Son nefesini vermek üzereyken, tezgaha koydum onu ve 'Çünkü lezzetlisin. Seni kullanmayıp ne yapsınlar?' dedim.
Sonra sandalyeye oturup, halime güldüm.
...
Ve biz halimize neden çözüm bulamıyorduk?
Çünkü sevgilim, biz halledemezdik.
Telefon rehberimde can dostumdan sonra adına ' -im' eki getirdiğim adam, duy beni ne olur.
Olmazdık biz. Kendimize itiraf edelim artık. Gönüllerimiz rahat devam edelim. Olur mu?
Korkma. Sana sarılırken hissettiğim huzuru, bana aldığın ve yatağıma girmeye sonsuza kadar devam edecek o yeşil peluş ayıcık verecek. Onunla da konuştum, o gece kendisini çok değerli hissettirdiğin için sana minnettarmış ve çok borçlu hissediyormuş. O borcunu, bana senin sarıldığın gibi huzurlu sarılarak verecekmiş. Sana söz veriyor, için rahat olsun diyor.
...
O gece sevgilim, göz kapaklarım hiç şişmediği kadar şişti. Pişmanlık, acı ve aşk sardı bedenimi.
Aylardır konuşmadığım insanlara seni anlatıp durdum. O dayanılmaz ağır kıskançlıklarını, benimle sabahlayıp uykusuzluktan fast-food restoranında uyuduğun ve benim seni aşkla seyrettiğim o günü, tramvayda tacize uğrayıp korktuğum zaman kocaman güven veren sarılmanı, taktığım o zarif alyansım ile evlenme teklifi edişini, bana çalıştığın o pastaneden kasa arkası sarhoş bakışını, bana her ne pahasına olursa olsun sarılışını, ellerimi bir farklı tutuşunu, benim mavi sanıp durduğum o yeşil gözlerinle öpmeni, bana olan sevgini...
Kısaca sadece seni anlattım sevgilim. Sadece seni...
Sevgilim.
Dayanamıyorum sevgilim.
Yokluğunu kabullenemiyorum.
Bugün her zaman gittiğimiz kafedeki azeri garsona, iki çay değil de bir çay istediğimde özümsedim yokluğunu.
Yalnızım artık, yapayalnız sevgilim.
...
Sevgilim benim, keşke sana 'İyi ki doğdun sevgilim' diyebilseydim. Diyebilecek kadar yanında kalamadığım için sevgilim, özür dilerim.
Sana layık biri olamadığım için sevgilim, özür dilerim.
Sevgin bana ağır geldiği için sevgilim, özür dilerim.
Önceden derdim ki "bana gitme diyecek biri karşıma çıktığında gitmeyeceğim diyeceğim." Özür dilerim sevgilim, bunun sözünü tutamadığım için.
Özür dilerim sevgilim, 2 yıl önceki halimi koruyamadığım için.
Özür dilerim sevgilim, mantığıma yenik düştüğüm için.
Çok özür dilerim sevgilim. Seni kaybettim ama hala çok seviyorum.
...Son olarak sevgilim, anneme seni anlattım. Annemle aramızdaki bağ çok farklılaştı. Teşekkür ederim sevgilim.
Kendine iyi bak sevgilim, sakın mutsuz olma. Bırak ben mutsuz olayım ve bırak sadece benim gözlerimden yaşlar süzülüp dursun hayat boyu. Sen sadece gülüp dur, olur mu? Çünkü ben gülüşünü şimdiden çok özlemeye başladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/121184417-288-k107866.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Bembeyaz Sayfa
Non-Fiction...Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim. Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesin...