15

62 4 0
                                        

Bugün yine başım çok ağrıyor gözlerim ise pus kusuyor.
Gözlerim sessiz aslında, arada bir çığlık atsa da sessiz.
Başımın ise canı başını alıp gitmek istiyor.
Yalnız nasıl yapacağını hiç bilemiyor. Çoğu şey rahat bırakmıyor ki onu,nasıl gidebilsin?

                      --------------------------------

Güzel günler kapıda der dururdum sürekli çevreme. "Daralmayacağım, canım sıkılmayacak! Göreceksiniz!" cümlesini söylerdim günde sekiz kere.
Niyahet sekiz vakte kadar güzel günlerin kapıma geleceğini gördü kadının biri falımda ve bana müjdeledi "Kavuşacaksın, babana ve aşka."

Haklıymış. Kavuştum teker teker.
Hayatım mutluluğuna kavuştu, Tanrı dağıtmasın.
Babama kavuştum, Tanrı ayırmasın.
Çok değişik bir hisse kavuştum tüm tatları derinine bünyede hissettiren, ki sanırım kendisine aşk diyorlar, Tanrı bozmasın.

Ne olur Tanrı, bozma uzunca bir süre bu doygunluğu.
Çünkü şu "Temmuz Güneşi" denen ışıltı benim benime her yaz değil, on sekiz yılda bir doğuyor.
Değerini bileceğim bunun söz veriyorum, değer verme duygumu bu benime gelen "Temmuz Güneşi" ile geri getireceğim.

Çok spontane gelişti her şey aslında.
İlk önce o hayatıma girdi, sonra babam geldi.
Ha bu arada, çok yazarvari değil mi "spontane" kelimesi?
O söyledi, o gece, ordayken.
Tam kalbinin içindeyken.

İlk önce onu gördüm, kanım ısındı ve klişe olan şeyler gerçekleşti.
Kalp kıpırdaşmaları, el titremesi, üşüme... Aşk işte, yani bu semptomlar bence bunu gösteriyordu.
Ardından, herşey çok hızlı gelişti.
O arkadaş kalmak istedi ben üzüldüm.
Hep üzüle üzüle yanında oldum, buruk kaldı içim.
Bir gece vakti beni bir sokakta durdurdu, yağmur hafif yağıyordu. Etrafta birkač ses tanesinden başka bir gürültü yoktu. Elleri tuttu ve "Gözüm hep yükseklerdeymiş, yanımdaki o güzel bakan gözleri görememişim." dedi.
Dedi ve dünyalar benim oluverdi.

Ben en son geçen sene hissettiğim ve üzerine bir kez daha göremediğim o sevgi hissini kendimde tekrar görmeye başladım biliyor musunuz?
Hatırlarsınız çok beter hissizleşmiştim en son. Sanırım, o bana hislerimi geri verdi.
Umudu, aşkı, geleceği, sevmeyi, değeri geri verdi.
Hiçbir şey yapmasa dahi, sonunda benim onu terk etmem gerekse bile asla bana yaptığı bu iyiliği unutmayacağım. Onu seviyorum. Çok da harbi seviyorum.

                 --------------------------------

Hani hatırlarsınız belki, unutamadığım biri vardı benim. Hep bahsettiğim, hep ağladığım. Üzerine saçlarımı kestirdiğim, göz kuruluğuma sebep olan, beni yerle bir eden ve aşkın asıl tadının wasabi acısı olduğunu bana gösteren o biri...
Onunla oturup iki eski dost gibi sohbet ettik geçen.
Sohbet etmek isteyen oydu, bu isteğin üzerine de fazla ümit besleyen bendim. O gün eksik ayrıldım ondan, elini sıkıp ona veda ederken, az önce kafe tuvaletinde hüngür hüngür ağlamam geldi aklıma. Yanıma ilk oturduğunda  boğazıma kaçan sıcak çayın yakışı dilimin ucunu tekrar yaktı.
Biraz yürüdükten sonra arkama döndüm, belki izliyordur da koşarak sarılıp "Özledim hem de çok." derim diye ümit ettim.
Boşaydı.
Hani o gidişi vardı ya altı ay önceki.
Aynı ordaki gibiydi.
Umarsız ve yamuk yürüyordu.
İç çektim bir süre arkasından gidişini bir kez daha seyrettim. Kendimi yıkıma sürüklemeye tekrar devam ettim.

Çok süre geçmeden bu olayın üzerinden, yakın arkadaşım bana bir ekran fotoğrafı attı.

Tam açıklama yazıyordu ki, durdurdum.
" Onun elleri bu. " dedim. " Tutmaya kıyamadığım, masaya koyar da elleri zarar görür diye sürekli dizlerime koydurduğum, kış zamanları üşümesin diye sürekli ısıttığım o eli, şimdi başka biri mi tutuyor? Hayır, hem de masaya koymuş elini. Onun elleri zarar görür, hassastır o. Zarar görmesin ne olur? Kıyamam ben. Yemin ederim, başka hiçbir şey istemiyorum. Ben bir kez daha tutmak da istemiyorum artık, sadece zarar görmesin o eller. Bu bana yeterli.  "

"Umarım." dedi. " Umarım hiçbir kız bir daha senin gibi sevemez onu".

"Öyle deme sakın! İstediğini verememiştim belki de ben onun, o yüzden bana kötü davranmıştı. Bilemeyiz. Ancak söz konusu ben de değilim şuan, o. O ve onun mutluluğu. Mutlu olsun yeter." dedim.

Daha sonra da özür diledi benden, çok gereksiz bir özürdü bu.

                   --------------------------------

Babam geldi.
Meğersem hep bizimleymiş de haberimiz yokmuş.
Güneşli bir cuma günü telefonumda babamın sesini duydum. İstiklal Caddesi benim sevincimle yankılandı. Elim ayağım dolaştı, yere düştüm, kahkahamı tüm İstanbul duydu.

                   --------------------------------

Bazı şeyler öyle aniden gelişirler ve ölesine güzel şeyler öyle aniden gelişenlerdir ki sizi zevkten sarhoş ederler.

Bunu bu sıralar motto edindim kendime. Kendi mottomu kendime kendim yazdım. Alnıma da kazıdım, öyle küçük yazdım ki, kalbinizin büyüteci yoksa asla göremezsiniz.

Alın demişken; saçlarından gözükmeyen alın yarasından ince ince seveyim onu ki bana yaşadığımı hissettirmeye devam etsin.
                   --------------------------------

Güzel günlerin de olabileceğine derinden inandığım bu günü, "Yeni Bir Bembeyaz Sayfa" olarak kabul edebilir miyiz a dostlar? Ne dersiniz?

Yeni Bir Bembeyaz SayfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin