Bu sene, belki de hayatımın en yıkım dolu senesiydi. Dökülen yüzlerce hayal, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar mutlu olduğum gün sayıları, basit bir son sınıf yılından daha çok zorlayan hayat şartları ve hepsinin toptan birleştiği psikoloji bozan ev ortamı.
Mesela, pes etmenin getirdiği ferahlıktan doğan muhteşem özgürlüğü tadıp daha da bitmemesini istedim ilk kez bu sene.
Ertesinde gelen boşvermişliğin doğurduğu gülme hissi ve ardından doğan lanet ettiren belalı geceleri tattım mesela. Sürekli uyuyup sürekli uyanışım, olmadık şeyleri hayal edip kafayı üşütüşüm, en ufak şeye tepki vermeyi kaybedişim hep bu gecelerin eseridir mesela.
Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim.
Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesinde ve bana yazdığı kısa mesajlarda onun da tonlarca başarısız girişimden sonra hayal kurmayı bıraktığını öğrendiğim için bıraktım. Bize sürekli hayal kurduğumuz için kızması saçma gelirdi çocukken ancak artık oldukça mantıklı geliyor bana.
Ona "Ya benimle ya da bensiz de mutlu ol." dedikten sonra terk etmenin yürekliliğinin üzerime bindirdiği o acıyla bu seneyi mücadele ederek bitirdiğimde ve üzerimdeki yorgunluğu ne kadar dinlensem de atamıyor olduğumu fark ettiğimde korkmayı öğrendim.
Uçlu kalemin samimiyetsizliğini anladığım bu sene en kaliteli acıların en güzel kurşun kalem ile kağıda döküldüğünü ve ele değen tahta hissinin insanı daha da güçlendirdiğini fark ettiğimde, ayrıca da mürekkepli kalemlerle yazılan yazılara olur da ağlandığında gözyaşının mürekkebi dağıttığını ve yazılan acıları okunmaz hale getirdiğini fark ettiğimde kurşun kalem kullanmaya başladım.
...................................................................................
Deneyip çabaladığım ve hiçbirine ulaşamadığım yıllar dolduran o, -yapacağım -edeceğim'ler bir gün ağır gelmeye başladığında kendimden kaçmaya başladım.
Ama sıradan insanlar gibi düşünmemezlik edemedim, o kadar çok aklıma takıldı ki yapamadıklarım bir gün canıma tak etti.
Atlamayı düşündüm. Ya camdan aşağıya ya da bildiğin bir barajın içine.
Gazetelerdeki intihar haberleri gibi anılasım geldi çok kez. " .... Barajı'nın serin sularına atladı. Cesedi 3 günlük araştırmadan sonra bulundu." desinler istedim.
Sonra birisi beni tam bu mantıklı düşüncelerin içindeyken buldu ve saçmaladığımı düşündüğümü söyleyip içime bunu yerleştirdi.
Ama yapamadığım tüm şeyler için bir lafı bile olmadı. "Böyle olması gerekliymiş." lafı ile onları geçiştirdi ve etkisini kaybeden yüzlerce tavsiyesinden sonra bıkmaya yakın söylediği bir tavsiyesi ile hayata son bir kez daha tutundurdu beni.
Teşekkür ederim aptal, yaşam savaşına beni tekrardan soktuğun için mutlu musun?
...................................................................................
Şimdi gözlerimi açamadığım saatler süren uykular, sürekli gözümü açıp kapattığım tedirgin rüyaların olduğu saatler, öldüm sanıp bağırılarak uyandırıldığım ikindi vakitleri, hiç uyumamış olsam da dinç olduğum günler ve tüm bunların ardından süregelen sebepsiz iç sıkışmaları ile mücadele etmek zorundayım.
Neyin ne zaman olacağını beynimin bir liste halinde oluşturup ona göre sürekli tekrarladığını öğrendiğim için bir nebze de olsun mutluyum. Olan şeyi önceden tahmin edip önlem almak, deprem bölgesinde çantanı hazır tutmakla eşdeğer akıllılıkta.
Yani kısacası, hayalsiz olmakla kafayı yemenin getirdiği bir ortamda tutunuyorum. Biri gelip beni düzeltse hayata karşı sıra dışı bakışımı kaybedeceğim diye de gerilip duruyorum.
Zamanı geldiğinde her şeyin çekip gideceğini de çok iyi biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Bembeyaz Sayfa
Sachbücher...Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim. Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesin...