Gecenin bir köründe mutfak sandalyesinin bir köşesine sinmişim ve hayatımda olanlara yetişmek uğruna ağlayıp duruyorum.
O kadar hızlıyım ki bu aralar, ayaklarım bedenimi taşımıyor sanki. Başka bir şeyler varmış gibi beni ayakta tutan. Ki bunların inançlarım olmadığına o kadar eminim ki.
İnançlarımla kavgalıyım bu aralar, Tanrı'yla da.
Kendisiyle,her gece balkonumun demirlerinden uzanıp bana yardım etmesini dilemekten yorulduğum an, kavga ettim. Yıldızlara gözlerimi kaldırıp bağırdım ona, bana dalga geçer gibi bir yanıt gönderdi. Bir yıldızın göz kırpmasıyla kahkaha attı bana.
Bunu gördüğüm an, balkon demirlerine yumruğumu indirdim. O an çok büyük bır kırık sesi geldi derinden.Hayır, bileğim değildi. O zaten kırıktı çoktan. Kalbimdi kırılan, büyük bir parçası kopup düştü inceden.
Sonra yatağıma döndüm hızla, kimsenin Tanrı'yla kavgalı olduğumu anlamasını istemedim.Yatağıma girdim ardından, gözlerimi tavana dikip hızla hayatıma giren ve bir o kadar da hızla çıkan o garip adamı düşünmeye başladım.
Bir kadeh şarap eşliğinde çakırkeyif halimle aşık olmuştum ben ona. İstediğim erkeğin o olduğunu sanmıştım. Oysa, hiçbir ortak yönümüzün olmadığını sonra fark etmiştim. Buluştuğumuz o bir elin parmak sayısını geçmeyen gün sayısının sonunda hayatımdan çıkarmıştım onu. Çakırkeyif iken aşık olmamalıymış insan onu da bu adamla anlamıştım.
Güzel şiir yazardı ama, hakkını yiyemezdim. Kimseye paylaşmadığı şiirlerini okutmuştu bana. Kimse gibi olmadığımı hissetmiştim okurken, onun için değerli olmuś olduğumu fark etmiştim.Hakkını yiyemem ama, ağır tramvaları vardı onun ve onlarla yaşamaya çalışırdı. Hiçbirini bilmiyordum ama, yanımda uyuyakaldığı o kütüphane gecesinde korku dolu sayıklamalarını duyduğumda fark etmiştim ters bir şeyler olduğunu. Adını söylediğimde sıçrayışında ve sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranmasında onlarla yaşamaya çalıştığını anlamıştım.
Ama varya hakkını yiyemem, çocuk gibi olurdu yanımda. Dışarıdan görülen seri katil tiplemesinin içinde çok tatlı bir bebek yatardı onun. Ben bebeklerden nefret ederdim ama, onun bebekliğini sevmiştim.
Ama her şey bir yana hakkını yiyemem, güzel severdi beni. Güzel bakardı, güzel sarılırdı.
Ama varya her şey bir yana, gitmesi gerekti onun.
Gitti.
Götürdüm.
Varya ben, onsuz da iyiyim şimdi.O garip adamdan sonra 'hızlıca hayatıma girip çıkanlar' silsilesi oluştu hayatımda. Durgunluk istesem bile, Tanrı bana öyle ölesiye sinirlenmişti ki, asla istediğim durgunluğu vermedi bana.
Durgunluğu ben yarattım sonra, karmaşanın içinde dinginlik bahşettim kendime.
En sonunda her şeyin bitişinde tekrar en başa döndüm, bir kez daha ne kadar insanı hayatıma alıp dursam da onu asla unutamayacağımı anladım.
Bu kez ev arkadaşımın gözlerindeki birikinti hatırlattı onu.
Gözlerini delicesine özlediğimi anladım.
Gözleriyle bana bakmasını özlediğimi fark ettim.
Gözlerinde, bana sinirlendiğinde oluşan o birikintiyi özlediğimi fark ettim. Daha sonra onun sinirini yumuşatmak adına yaptığım o samimi sarılmayı artık hiçbir insana yapamayacağımı özümsedim.
Kimseye ona baktığım gibi bakamayacağımı ve kimseyi bir daha o masumlukla sevemeyeceğimi algıladım.
Ağladım sonra, çaresiz bir fahişe gibi.Ben bunlar içerisinde ağlarken, bir saat kadar önce liseden arkadaşım bana mezun olduğumuz lisenin duvarından bir tablo fotoğrafı gönderdi. Mezuniyet tablosuydu bu. Bizim dönemden kimler nereyi kazanmışsa yazıyordu. Tamam yazıyordu yazmasına fakat, çok uzaktan çekilmişti. Onu bulmak zamanımı aldı.
Saçlarının altın renginden tanıdım. Başka kimse de yoktu o saçlar çünkü.
Sonra gözlerim doldu fotoğrafı yaklaştırdığımda.
O tablodaki vesikalık, benim onu terk ederken geri teslim ettiğim vesikalıktı.
Oysa ben o üzülmesin diye, ona verdiğim vesikalığı vermemiştim okula. Gidip yenisini çekilmiştim.
Gözlerimdeki doluluk süzülmeye başladı yanaklarıma birkaç saniye sonra ve ona, tekrar çok aşık olduğumu hatırladım.
Şuan ne hallerde olduğunu bilmeyişim koydu sonra, bir kez daha ellerimi kenetleyip dua ettim onun için Tanrı'ya.Tek istediğim birinin bana " O şuan biriyle çok mutlu biliyor musun? "demesi. Yemin ederim,söz veririm Tanrı'm ağlamayacağım. Sadece duyayım ne olur.
Tanrı'm son olarak o koku alabilsin lütfen olur mu? Kendisine aşık benin, ten kokusunu alamadığı için sevemedi belki de beni. Lütfen. Birine delice aşık olup mutlu olsun istiyorum ve ten kokusunu doya doya içine çekebilsin. Lütfen. Bak ben onun ten kokusuna da ayrıca aşıktım. O yüzden unutamadım belki de onu. Lütfen Tanrı'm, lütfen koku alabilsin.
Evet, bu gecede geçmişi bir kez daha hatırladım. Geçmişi bırakıp gitmek de zormuş ya, ne kadar kaçsam da dönüp tekrar başa sarıp duruyorum. Zaten geçmiş, geçmiş olsa idi her şey çok farklı olabilirdi ama boşa umuda gerek yok. Asla geçmiş geçmez. Bu da böyle biline !
![](https://img.wattpad.com/cover/121184417-288-k107866.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Bembeyaz Sayfa
No Ficción...Mesela, bu sene uçlu kalem kullanmamayı, aşık olmaktan korkmayı ve hayal kurmamayı öğrendim. Babamın hep diyor olduğunu "Hayal kuran sefalet ile ölür." lafının anlamını bu sene köküne kadar hissedip yaptığımız o yarım saatlik telefon görüşmesin...