Bir tutam anlamsızlık, aldığı kadar saçmalık.

172 65 222
                                    

Alya'dan;

Dün, Melina Hanım ve Ahmet Bey ile gittiğimiz ve göreceli olarak kazasız belasız atlattığımız Neslihan-Faruk buluşması neticesinde evime gidip güzelce dinlenmiştim.

Bugün pazartesi, haftanın ilk iş günüydü. Yataktan huysuzlukla doğruldum, kendimce klasikleştirdiğim kedi misali gerilme ve esneme hareketlerimi yaptım. Annem beni bu şekilde gördüğünde hep çok komik göründüğümü söylerdi. Şu an bunu görmediği için biraz daha şanslıyım, uğursuz pazartesi makûs talihini yenme yolunda yardıra yardıra ilerliyordu anlaşılan.

Kedili panduf terliklerimi de ayağıma geçirerek mutfakta kahvaltı hazırlayan ve benim geldiğimden bi'haber olan annemin yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Annemin eşsiz ve kocaman gülümsemesinin verdiği mutluluk ile harmanlanan; kahvaltı hazırlanana kadar duş ile başlayan, kıyafet seçimindeki kararsızlıklarla saçmalaşan, nihai kıyafete karar verilmesiyle " Sanki herkes senin kıyafetini değerlendiriyor ve akabinde bizimle değilsin naraları atıyor." cümlesiyle kişinin kendisine laf sokmasında zirveye ulaşılan klasik ritüelimde kaybettiğim zamanı annemin kahkahalar eşliğinde yönelttiği " Kokoş musun, ciddi bir psikiyatr mı?" sorusu böldü.

Bir dakika annem benim stilimi eleştiriyor şu an, sakinim. Yanıma ortalama bir hızda yaklaşan ve her adımında gözleriyle beni baştan aşağı " Bu benim kızım mı?" bakışları ile süzen annem; " Doğurduğumda daha tatlı görünüyordun Alya." şeklinde bir espri yaptı.

Annemin bol kahkahalarına rağmen yüzümde zerre mimik oynamadı, gülmedim, bozuldum ama tabii ki de belli etmeden " Stand-up yapma, çay yap. "şeklinde karşılık verdim, kahkaha atma sırası artık bendeydi. Annem bozuntuya vermeden " İsmail abi diyorsun. İzleyelim mi kız bugün Leyla ile Mecnun'u ? Aksattık kaç gündür."dedi gülümsemeli bir emrivaki ile. Annem ile bu muhteşem diziyi izleyerek, eğlenceli saatler geçirirdik. Güzel insanlar, masum olaylar, gönül kırmayan ilişkiler... Hepsi bu dizide toplanmıştı. Keşke devam etseydi dizi ve İsmail Abi'nin beklediği gemi gelseydi diye düşünmekten kendimi alamadım. " Tamamdır anne anlaştık." dedim memnuniyetle, annem ile atışma bile sayılmayan bu diyaloğumuz böylece sonuca bağlanıvermişti işte. Bunun ardından kahvaltımı edip ofise gitmek üzere evden çıktım.

Yol boyunca cuma gününden itibaren yaşadıklarımı aklımda canlandırdım ve bu sürecin hayatımın en heyecan verici üç günü olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Ne kadar çok şey yaşamıştım sahi şu üç günde. Kaçırılmam, dosyaların çalınması, yeni tanıştığım insanlar, çoklu kişilik bozukluğunu tedavi etmeyi kabul etmem, gördüğüm karakterler... 3 gün içinde ana karakter dışında yan karakterler olan Kevin, Candy ve Robin ile karşılaşmıştım. Sık sık kişilik değişimi olması nedeniyle Melina Hanım'ın şu günlerde fazlasıyla stresli olduğuna kanaat getirmiştim. İlk başlardaki karakter değişiminin daha hızlı olması ve bu hızın son zamanlara doğru nispeten azalmasını değerlendirdiğimde ise gidişatın kötünün iyisi olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu olumlu gidişatın nedeni Robin ve Kevin'in bana olan sempatileri olabilir miydi? Belki.

Ofise vardığımda, Hale ve Burak ile selamlaştım, ufak bir muhabbetin ardından odama geçtim ve bugünkü hastalarımın kaydını incelemeye başladım. İlk başlarda hafif nitelikte birkaç dosya bulunuyordu. Bu hafif dosyalar genellikle hayatın anlamını arama yolunda ilaca başvurabileceğini düşünen kişilerden ibaretti, psikiyatrik tedavi de ilaç bir ekipmandı ve bu hastaların ilaca ihtiyacı yoktu. Bazı meslektaşlarımın aksine ilaç benim için ilk başvurulabilecek yöntem değildi, son çare olmalıydı. Muhtemelen bu hastaların durumunu netleştirmek adına birkaç seans yapacak, tahminlerimin doğruluğunu test edecek ve psikolog ya da yaşam koçuna yönlendirecektim. İnsanları ilaç torbalarına dönüştürmeye gerek yoktu.

Kim Bu Kadın? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin