ANTART-16 ✈

98 23 12
                                    

Bölümü okurken nefesinizi tutmaya hazır olun! Bir kaçış bölümü gelmiş bulunmakta.

Emeğe karşılık verip bölüme oy verirsiniz. İnanın o kadar emek verip karşılığını okuduğunuz halde alamamak çok moral bozucu bir durum. Fikirlerinizi yorum olarak söylerseniz de çok iyi olur.

İyi okumalar!

***

Düştüğümüz yerde hipnotize olmuş gibi arkamıza çevirdiğimiz bakışlarımızı karanlıktan görünmeyen ağaçların arasında gezdiriyorduk. Hiçbir hamle yoktu. Bakışlarımı zorla karanlıktan çektiğimde toprağa baktım. Yere diz üstü düştüğüm için diz kapaklarım acıyla çığlık atıyordu. Yer sarsıntısı devam ediyordu bu yüzden iki bacağımın arasında kalan toprağın çatlağı giderek büyüyordu. Nefesim boğazıma kaçmış gibiydi o kadar zorla nefes alıyordum ki yarıktan kaçmak için zorla kendimi sola doğru yuvarladığımda sırt üstü yerdeyken bir iki saniye nefes bile alamadım. Ellerimi sanki daha iyi nefes alacakmış gibi boğazıma sarmıştım. Bir iki saniye sonra ellerimle destek alıp kalkmaya çalışırken sarsıntı yüzünden bir sağa bir sola devriliyordum. Burnumun kanaması durmuş, kuruyan kanlar burnumda ve burnumun altında rahatsız bir his vermeye başlamıştı. Terleyen saçlarım hep yüzüme dolanmıştı.

Kalkma çalışmalarım sürekli sonuçsuz kalınca kafamı kaldırıp onlara baktığımda demin bıraktığım pozisyonu bozmayıp sesin geldiği yere baktıklarını görünce reflekse kafamı çevirip yan tarafıma baktım. Yer değiştirdiğim için yan tarafımda kalmıştı.

Sarsıntılar deminkine göre azalınca kalkıp bana en yakın olan Altay'ı omuzundan sarstım. Ağzı aralanmış bir şekilde yavaş yavaş bakışlarını bana çevirince yavaş hareketlerle kalktı. Altay'ı bırakıp ortaya doğru konuştuğumda kalkmaları için bağırıyordum ama hiçbirinden ses çıkmıyordu.

"Koşun kalkın hadi kalkın!" Bir sağa bir sola giderek hangisine gideceğimi şaşırmış vaziyette ortada dolanırken bizden daha uzakta olan Ceyhun'un yanına gidip diz çöktüğümde omuzlarından tutup onu sarsmaya başladım.

"Ceyhun kalk, koş!" Ceyhun tepki vermeyince ellerimi yüzünün iki yanına koyup kafasını kendime çevirdim. Bakışları yüzümü bulduğunda söylediklerime kafasını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi.

Aynı anda ayağa kalktığımızda kafamı çevirdim. Diğerlerinin de ayağa kalkmış olduğunu gördüğümde aynı anda harekete geçip sesin geldiği yerin ters yönüne koşmaya başladık. Ateş uzakta bir yerde yanıyordu. Koşuyordum ama nereye koştuğumu bilmiyordum. İç güdülerim tehlikeden uzaklaştığına inandığı yere götürüyordu. Dolunayın ışığı biraz olsun görme mesafesi veriyordu ama önümüzü tam olarak görmemiz için yeterli olmuyordu. Sanki bu gece ada daha çok karanlığa gömülmüştü. Koşarken ağaçların dalları bedenime çarpıyor, geriye derin kesikler bırakıyordu kaç kere düşmenin ucundan dönmüştüm ama yine durmadan koşuyorduk. Bir ara geriye doğru baktığımda dolunayın ışığının sayesinde gerimizde yerinden oynayan ağaçları gördüm. Demirin çekice vurma sesi gittikçe yaklaşıyordu ve kalbim neredeyse gögüs kafesimi delmişti. Tekrar önüme dönüp koşmaya başladığımda bizimkilerin sağa doğru döndüğünü görünce durmak için kollarımı yanımdaki ağaca sardım.

Ağzım o kadar kurumuştu ki acıyan boğazıma binlerce iğne batıyordu. Gittikleri yere koşmak için harekete geçtiğimde nefesimin değil koşmak beni ayakta tutmak için artık yeterli olmadığını anlamıştım.

"Çantamı orada bıraktım!" Büşra koştuğumuz için nefes nefese kalmış bir vaziyete konuşarak cevap verdi. Onlar benden daha ileride durmuşlardı gerilerinde kalmıştım. Eğilip ellerimi dizlerime koyduğumda boğazımım acısına ve dizlerimin dermansızlığına dayanamayarak bağırdım.

ANTARTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin