Buğra karşı taraftan ses alabilmek için birkaç kere uçağımızın adaya düştüğünü tekrarladı ama gelen cevapla birlikte demin ki sevinçle birlikte açılmış olan otuz iki dişim anında kapandı. Bu şey daha önce gelen telsizle iletişim kurduğumuzda gelen cevaptan kötüydü bu şey hiçbir şeye benzemiyordu kanımın damarlarımdan çekildiğini hissediyordum. Kalbim sanki kan pompalamayı bırakmıştı. Yüzümün anında sarardığını anında buz kesildiğimi hissediyordum. Bacaklarım bir anda cansılaştı ve dizlerimin üstüne yere düştüm. O sıra bunu fark edip beni tutabilecek durumda değillerdi. Onların yüzlerine bakmaya korkuyordum onlara bakıp daha beter korkuya kapılıp gidecektim ama telsizden gelmeye devam eden o ses sanki tüm benliğime çarpıp eko yapıp geri dönüyordu.
Bir anda nefesim kesilmişti. Alamadığımı anlayınca derin bir iç çektim ve öylece kaldım. Derince bir nefes çekmiştim ama veremiyordum. Tutulmuştum. Öylece otlara bakıyor kafamı diğerlerine çeviremiyordum.Her şey bir anda durmuş donuklaşmıştı. Bu hayatımda görüp görebileceğim en inanılmaz şeydi.
Bu tam bir felaketti.
....
Bu tam bir felaketti. Duyduklarım gerçek mi diye kulaklarımı birkaç kere ovuşturdum. Saçma sapan gülümsüyordum çünkü bu gerçek olamayacak kadar saçmaydı. Gözlerimi ne kadar istemesem de Buğra'ya çevirdim. O saf korkuyu gözlerinin içinde görünce kalbim tekledi. Hepsinde aynı şey vardı, o saf korku hepsine hükmetmişti. Hepsi yüzüme bakıyor ve bir cevap bekliyor gibiydi. Ben hala gülüyor ve bunun gerçekliğine inanamıyordum. Hızlıca Buğra'nın elindeki telsizi aldım ve kulağıma yaklaştırdım. Doğru duyamazdım. Telsizden gelen sesler doğru olamazdı.
"Alo?"
"Alo kimsiniz?" sesler gelmeye devam edince bizimkilere bakarak kafamı hızlıca sağa sola sallıyordum.
"Size kim olduğunuzu sordum cevap vermiyorsanız kapatıyorum." cevabı gelince hızla tırtıklı tuşu titreyen elimle çevirmeye başladım diğerleri bir heykel gibi hareketsiz suratlarına yapışan korkuyla şaşkınlığın harmanlandığı ifadeyle bana bakıyordu. Ben ise titreyen ellerimle tırtıklı tuşu çevirmeye devam ediyordum.
"Dengesiz birimi aradı yoksa hatlarda mı sorun var anlamadım." Gelen son sözcüklerle birlikte elimdeki telsiz hızla yere düştü. Bu ben olamazdım. Bu uçağa binmeden önce yaptığım konuşmaydı bu mümkün değildi.
kanımın damarlarımdan çekildiğini hissediyordum. Kalbim sanki kan pompalamayı bırakmıştı. Yüzümün anında sarardığını anında buz kesildiğimi hissediyordum. Bacaklarım bir anda cansılaştı ve dizlerimin üstüne yere düştüm.
Gözümün önünde bir şimşek gibi çakan anılar beni sonu gelmez bir fırtınaya sürüklüyordu. Esen rüzgar saçlarımı fütursuzca yüzüme savuruyor, gözlerimi önüme dikmiş yerde olan ellerime sallanan otlar çarpıyordu.
İstemsizce tuttuğum nefesi titrek bir şekilde verince külçe gibi tamamen yere yığıldım. Gözlerim kapanıyor her yer önüme gelen anılarla birlikte dönüyordu. Bu anılarla baş edemiyordum. Kuyuya itilmem, kuyudan çıkan sarı ışık, Gökçe ile karşılaşmam,uçağın parçalanması, hızlıca yere çakılmamız ve tekrar başa dönüyor elimden çıkan sarı ışık, Gökçe'nin pişmanlık dolu gözleri, uçağın yere çakılması, ormanda uyanışım ve benzeri anılar nedenini bilmediğim şekilde gözümün önüne doluşuyor hızlarına yetişemiyordum.
Gözlerimi açamıyor sanki anıların etkisiyle hızla kapanıyordu. Kafamın bir sağa bir sola doğru hareket ettiğini hissedebiliyorum. Elim havayı döverek bir yere tutunmaya yer arıyordu. Tekrar ve tekrar gelen sarı ışık, Gökçe'nin ölü bedeni...
Beynimi istila eden bu anılar sonumu hazırlıyor gibiydi, dayanamıyordum. Tutunmaya yer arayan ellerim kafama gidiyor anıları durduracakmış gibi iki yandan kafama bastırıyordum. Bağırmak istiyor ama bağıramıyordum. O fırtınaya bir kere sürüklenmişim geri dönüşüm yok gibiydi. Dünya durmuş, bu hortum gibi gelen anıların arasında tıkılıp kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANTART
Science Fiction"Eğer bunu okuyorsan bir gün bir kazayla buraya gelme ihtimalin yüksek demektir. Hatta ihtimal gerçekleşmek üzeredir" °°° Korkunç bir uçak kazasıyla bilinmezliklerle dolu esrarengiz bir adaya düşen bir grup insan. Düştükleri normalden fa...