17.BÖLÜM

4.8K 313 11
                                    



BAEKHYUN

Odanın içini dolduran güneş günün tüm güzelliklerini gözümün önüne serse de benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.Güneş olsa da soğuktu.Tadsızdı her şey.Bu yükle nefes almak bile zordu.Chanyeol'ün yüzüne bakmak ızdıraptı.Onunla olduğum her dakika pismanlığımın bütün bedenimi ele geçirmesi demekti.Tek tesellim vardı.
Mecburdum...
KyungMi için bunu yapmak zorundaydım.Luhan için bunu yapmak zorundaydım.Luhan'ın annesi için yapmak zorundaydım.Benim yüzümden acı çekilmesine göz yumamazdım.Bir anneyi çocuğundan en önemlisi de bir çocuğu annesinden ayırmaya sebep olamazdım.Bu...bunu gerçekten yapamazdım.Ama Chanyeol...Ona ne diyecektim?Ona nasıl anlatacaktım?Anlatmalı mıydım?İşte içimi kemiren bu sorular nefes aldırmıyor,uyutmuyordu.Chanyeol'ün bunu öğrenmesi bile kanımı dondurmaya yeterken ya beni terk etmesi?Ölürdüm...
Ben onsuz ölürdüm...

Yanımda yatan bedenle mutlu bir güne başlamam gerekirken ben yine baş ağırtıcı düşüncelerimle boğuşmuştum.Zaten her an düşünüyordum.Korkuyordum.
Bana dönük olan bedeninde gezdirdim gözlerimi. Hayal edemeyeceğim kadar harikaydı.Benim olamayacak kadar,hak etmediğim kadar harika...

''Chanyeoool''

Ses tonlarımın arasından en tatlısını seçip seslendiğim de ondan da cevap olarak tatlı bir homurtu almıştım.Bu ilk beraber uyuyuşumuzdu.Ama Chanyeol sanki yıllardır yanımdaydı.Sanki yıllardır beraber uyuyorduk.Bu kadar kısa bir süre de her şeyim olmasına şaşıyorum doğrusu.Beni ona çeken gizli bir kuvvet vardı.Adlandıramadığım.Tarif edemediğim.Bilmediğim..
Kapalı göz kapaklarına hayali çizgiler çizerken dokunuşlarıma o kadar dikkat ediyordum ki sanki o mücevherdi.Zarar görürse değerini kaybedecek bir mücevher...
Uzun kirpiklerine dokunduğum da bir pamuk yumuşaklığı karşılamıştı beni.Baştan aşağı mükemmellik için yaratılmıştı o.Mükemmel kelimesi bile onunla değer bulmuştu.Chanyeol mükemmelin de ötesindeydi. 

''Böyle uyanmak istemiyordum''dedi mızmalanarak gözünü açtığın da.''Basit bir öpücük bile işe yarayabilirdi''

''Imm o zaman tekrar deneyelim.Şimdiii...gözünü kapat uyuyorsun''

Yüzünü bir çocuğun ki kadar tatlı bir şekile sokup gözünü kapattığın da üzerine oturup göğsüne dogru uzanmıştım.Asla öpmekten bıkmayacağım dudaklarına sulu bir öpücük bırakıp geri çekildiğim de devin memnun olmadığını ifade eden suratıyla karşılamıştım.Bu sefer daha derin bir şekilde öptüğüm de ise karşılık vermişti.Uyuyan insanlardan farklıydı değil mi?Memnun olmadığını belli ediyor,karşılık veriyordu.Ahh Chanyeol...

''Uyaaan deev''

''Her sabah böyle uyanmak istiyorum rabbit''

''Rabbit mi?''şaşırmıştım. 

''Evet Rabbit.Sen benim tavşanımsın''

''Devden iyidir heheh''

''Yaah dalga mi geçiyorsun?''

''Yiiiooo'''

''O nasıl bir yok deme şeklidir yaa''kahkaha atmıştı.Ben de ona eşlik etmiştim.

''Hadi kahvaltı yapalım Chanyeol''

''Dışarı da yapmaya ne dersin?''

''Tao'nun çalıştığı kafe de''

''O zaman...anlaştık''

****

Her zaman kırmızı tişört ve siyah dar pantolonla bir çalışan olarak girdiğim bu alışveriş merkezine ilk defa bir müşteri olarak giriyordum.Ve ilk defa Chanyeol'e beraber giriyordum.Yanlızlığıma alışan güvenlik görevlileri sosyalleşmeye başladığımı düşünerek büyük gülümsemelerini bana sunuyorlardı.Luhan'ın kankası gibi olan Bay Lee hariç.Onun yüzünde ise sinsi bir sırıtış vardı.Gerçekten çok zeki bir adam sevgili olduğumuzu anladığına eminim.Harcanıyor burada doğrusu.Bir şirketin CEO'SU olsa şirketi uluslararası bir şirket haline getirebilirdi.Neyse fazla abarttım galiba.

Güvenlikten geçtikten sonra yürüyen merdivenlere doğru ilerliyorduk.Herşey çok farklı geliyordu.Sanki ilk defa buraya adımımı atmış gibiydim.Bir çocuk misali her yere bakıyor,inceliyordum.Ama Chanyeol'ün elimi tutmasıyla etraftan soyutlanmış sadece ona odaklanmıştım.

''Burada olduğumu unuttuğunu düşünmeye başlamıştım.''dedi sıcak gülümsemesini bana sunarken.Utangaçlıktan kızaran yanaklarımı gizlemeye çalışırken yakalanmıştım.Kızaran yanaklarımı sıktığında bütün insanların bize baktığına emindim.
Sonuç;daha çok kızarmıştım.

****

Tao'nun eşliğinde güzel ve keyifli bir kahvaltı yapmıştık.Gerçekten çok eğlenceliydi.Chanyeol'le Tao'nun gerçek bir arkadaşmış gibi sohbet etmeleri beni çok mutlu etmişti.Bir aile gibiydik.Bu gerçekten harikaydı. 
Tao'yla vedalaşıp kafeden ayrıldığımız da Chanyeol sinemaya girmek için çok ısrar etmişti.Oraya gitmeyi istemesem de onu kırmamak için kabul etmek zorunda kalmıştım.Gitmek istememin sebebi patronun yüzünü bile görmek istemememdi.Ondan öyle nefret ediyorum ki beni oradan kurtardığı için Chanyeol'e minnettardım.Ama başka bir şey vardı.Canımı sıkan başka bir şey vardı.Tuhaf.

Sinema bölümüne giderken daha önce hiç görmediğim hatta burada hiç bir zaman yoktu diyebileceğim pamuk şeker satan bir dükkana rastlamıştık.Ve ben Chanyeol'ün beni ne kadar iyi tanıdığına bir kere daha şahit olmuştum.Pamuk şekere aşık olduğumu çok iyi biliyordu.Bu yüzden ben daha tek bir kelime etmeden pembenin en güzel tonu olan yiyeceği elinde sallayarak bana getirmişti.

Bir çocuk gibi yerimde zıplasam da havaya kaldırdığı pamuk şekere bir türlü ulaşamıyordum. Bu halimden çok keyif aldığını biliyordum ama artık sinirlenmiştim.Kollarımı göğsümün altında birleştirdiğimde sesli bir kahkaha atmıştı.Bu daha çok sinir bozucuydu.Pes ettiğimi belli eden ve sinirli bakışlarımı ona yönelttikten sonra arkamı dönüp sinema bölümüne doğru yürümeye başlamıştım.Durmuyordum.Biliyordum ki arkamdan gelecek ve elindeki en değerli olan yiyeceğimi bana verecekti.Beni tanıdığı kadar olmasa da bende onu tanıyordum.Dediğim gibi olmuştu.Arkamdan aptal gülümsemesi ile beni takip ediyordu.Ve birazdan pamuk şeker de elimde olacaktı.Ama bu keyifli işten hemen vazgeçmek istemiyordum.Ona geniş bir gülümseme verdikten sonra adımlarımı hızlandırarak önüme dönmüştüm.Ama önüme dönmemle buz kesilmiş,olduğum yere çakılmıştım.Kalbim korkudan tüm bedenimi sarsacak şekilde atmaya başlamıştı.Nefes alamıyordum.Ciddi anlamda korkudan nefes alamıyordum.Dizlerimin bağları çözülürken ayakta durabilmek için bir güç arıyordum.O güç ise hemen yanımda bitmişti.Çatık kaşlarıyla bana neler oluyor gibi bir bakış attıktan sonra o da benim gibi karşından gelen kişiye odaklamıştı bakışlarını. 
Kai her zaman yüzünde yer ettiği piç sırıtışıyla bize doğru geliyordu. 
O her adım attığın da başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu. 
O her adım attığın da soğuk terler döküyordum. 
Korkuyordum. 
Ölesiye korkuyordum.

LUHAN

(Okurken Kim Bo Kyung - I Want To Go Back şarkısını kesinlikle dinleyin)

''Luhaaaan.Sana çalışmanı istemiyorum demiştim.Beni sinirlendirecek şeyler de yapma demiştim.Neden beni dinlemiyorsun?Çalışmana izin vereceğimimi sanıyordun?Hmm?''dişlerini sıkarak söylemişti.

''Dokunma bana!''Ben ise büyük nefretle.

''Sana istediğim kadar dokunabilirim Luhan''Özgüveni şaşırılacak şekilde fazlaydı.

''Kimsin sen ya?!Kimsin!Hayatıma hangi hakla karışıyorsun?Hee!Bana dokunabileceğini kim söyledi?Hayatımı mahvetmene kim izin verdi?''Benim ise özgüvenim tavan yapmıştı.

''Luhan''sesi yumuşamıştı.Ne kadar sinirli olduğumu görebiliyordu.

''Yeter.Adımı bile ağzından duymak istemiyorum.Bir daha karşıma bile çıkma!''Kararlıydım. 

''Ama Luhan...seni seviyorum''Her an ağlamaya hazırdı.Söylediği cümle afallamama neden olsa da bir yalanla kendimi kandıramazdım.

''Senden nefret ediyorum Sehun''

İşte bu yeterliydi.Gözünden akmaya başlayan yaşları gördüğüm de kendimi ağlamamak için zor tutuyordum.Yalan söyledim evet.Ona deliler gibi aşıkken nefret ettiğimi söyledim.Ama devam edemezdim.Babama bunu yapamazdım.Anneme bunu yapamazdım.İşte yine olmuştu.Ailem için yine bir şeyden vazgeçmiştim.Sehun'dan...Hayatımda ki en değerli kişiden.Sehun'dan...

Kolumu sıkan eli yavaş yavaş gevşemeye başladığın da hıçkırıklarıma engel olmaya çalışıyordum.Bir daha onun sıcak dokunuşlarını hissedemeyecektim.Bir daha onun gözlerine bakamayacaktım.Bir daha onun sesini duyamayacaktım.Kalbim eziliyordu.O karşımda ağlarken onu ne kadar çok yaraladığımı görürken kalbim bin bir parçaya bölünüyordu.Konuşmaması,yalvaran şekilde bakan gözleri beni yerin dibine sokuyordu.Az önce ki sinirli halimden eser yoktu.Gururum olmasa hemen boynuna atlar defalarca onu sevdiğimi söylerdim.Ama gurur benim için asla aşılamayan bir duvardı.Lanet olsun!

Gecenin karanlığını aydınlatan sokak lambasının altında öylece durup birbirimize bakıyorduk.Her zaman benden üstün olduğunu kanıtlayan Sehun şimdi hiç utanmadan karşımda dakikalardır ağlıyordu.Ben ise ağlamamak için dudaklarımı dişliyordum.Biliyordum ki ağlarsam asla vazgeçmezdi.Ve biliyordum ki ağlarsam tekrar toparlanacak gücü bulamazdım.

''Luhan''Bana bir adım attığım da bende onunla birlikte bir adım gerilemiştim. 

''Git''dedim eğer bir daha adım ağzından dökülürse dayanamayacağımı biliyordum. 

Kabullenmişti. 
Bana son kez baktıktan sonra kızarmış gözlerini silerek yavaş adımlarla karanlığa karışmıştı.O her adım attığın da adım sesleri kulaklarımda yankılanıyordu.O her adım attığın da üzerime bir ağırlık çöküyordu.Bacaklarım bu ağırlığı taşıyamayınca kendimi dizlerimin üzerinde yerde bulmuştum.Sehun'un gittiğine emin olduktan sonra boğazıma düğümlenen yumruyu düğümünden kurtarıp bir şelale gibi akmaya hazır olan gözyaşlarımı serbest bırakmıştım.Tek başıma olduğum bu sokakta sadece hıçkırıklarımın çıkarttığı sesler bana eşlik ediyordu.Ağlamaktan sarsılan bedenim kalbimin ağrısından yerle bir bütün oluyordu.
Sehun gitmişti.
İşte şimdi gerçekten her şey bitmişti...

- Just One Night -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin