18.BÖLÜM

4.5K 292 7
                                    



BAEKHYUN

Öyle korkuyordum ki Chanyeol'ü kaybetmekten gözyaşlarımın aktığının bile farkında değildim.Kai bize doğru gelirken hiç bir şey düşünemiyordum.Bir şeyler yapmalıydım Chanyeol'ün öğrenmesine izin vermemeliydim.Onu buradan götürmeliydim.Evet kesinlikle onu buradan götürmeliydim. 

''Chanyeol.Hadi gidelim.Gidelim Chanyeol.Hadi lütfen''Hareket ettirmek için kollarından çekiştirsem de faydasızdı.Hiç bir işe yaramamamıştı.Tam tersi şüphe uyandırmıştım.Chanyeol'ün bakışları sinirli bir şekilde hep benim üzerimdeydi ta ki celladım yanımızda bitinceye kadar.Evet başlıyorduk,ölüm fermanıma...

''Neden buradasın?''dedi Chanyeol dişlerini sıkarken.Elleri yumruktu.Bakışları hedefine odaklanmıştı.Bir askerin edasıyla dim dikti.Ve bir o kadar da güç abidesiydi.
Ben ise titriyordum.Ölesiye titriyordum.Chanyeol'ün birazdan dün gece ki yaşananları öğreneceği gerçeği iliklerime kadar donmamı sağlıyordu.Sıcaktan terlerdi insan.Ben ise korkudan soğuk terler döküyordum.Ve o terler içinde boğuluyordum.Nefes alamıyordum.Chanyeol'ün şu an sıkıca tuttuğu elimi birazdan bıracak olduğu düşüncesi beni yerle bir bütün ediyordu.Karışıyordum ayaklarımın altında ki dizine mermer yığınına.Korkuyordum.Delice.
Delice korkuyordum...

''Özür dilemek için geldim.Baekhyun'dan!''

Adımı üzerine basa basa söylediğin de Chanyeol kaslarını çatmıştı ve hayatımı mahveden o soruyu sormuştu.

''Ne için?''

Konuşmaması için yalvaran gözlerle Kai'ye baksam da oda şu an sinirine yenik düşüp adeta dik dik bakıyordu Chanyeol'e.

''Her şey için''dedi Kai bana döndüğünde''Her şey için senden Özür diliyorum Baekhyun.Bu zamana kadar yarattığım tüm sorunlar için,dün gece için ger-''

''Dün gece için derken?''diye böldü Chanyeol.İşte son noktaydı.Artık dayanacak gücüm kalmamıştı.Chanyeol'ün suçlayıcı bakışları beni delip geçerken gözlerim kararıyordu.

''Baekhyun.Dün.Gece.İçin.Derken ne kasdetti?''dedi Chanyeol ısrarla ve sinirle.Ama ben ona cevap verecek gücü kendimde bulamıyordum.Cevabım da yoktu zaten.

''Dün gece için derken ne kasdettin seni piç?!''dedi bu sefer Kai'yi yakalarından tutup sarsarken.Ben Chanyeol diye bağırsam da beni duymuyordu.Burnumdan akan kana aldırmadan koluna yapıştığım da beni itmişti.İşte şimdi gerçekten son noktaydı...

Kalbim deli gibi atıyordu.Ciğerlerime dolan hava bir mızrak gibi acı verirken gözlerim daha çok kararıyordu.Etraf bulanıklaşmaya başladığın da ayakta duracak gücüm kalmamıştı artık.Kontrolü tamamen kaybettiğim de 'Chanyeol ' diye fısıldayarak kendimi yerde bulmuştum.Son gördüğüm şey biraz önce almak için can attığım pamuk şekerdi.O da yerdeydi.Öylece uzanıyordu.Benim gibi...

****

Ciğerlerimin tekrar hava ile dolamasına izin verdikten sonra acıyla öksürmüştüm.Lanet olsun! Berbat hastahane kokusu.Öyle aşınaydım ki bu kokuya 100 metre öteden bile tanırdım.Hastahane...evim gibiydi.
Yeni doğmuş bebek gibi gözlerimi açtığım da tüm yaşadığım şeyler gözümün önüne gelmişti.Ve yokluk.O'nun yokluğu. 
Chanyeol yoktu.Gözlerimi açtığım da ilk görmem gerek kişi o iken ben soğuk bir hastahane odasıyla karşılamıştım.Yokluk öylesine canımı yakıyordu ki...
Söyleyecek bir kelime yoktu.
Tıpkı...
Chanyeol gibi...

KYUNGSOO

Mutlu olmak istedim.Diğer insanlar gibi her zaman mutlu olmak istedim.Ama müebbet yemiş mahkuma af ne kadar uzaksa mutluluk da bana o kadar uzak bir terimdi.Adını her yerde gördüğüm ama hiç bir zaman okuyamadığım bir kelime...Anlamını bildiğim ama asla tatmadığım bir duygu.Sahi çok mu şey istiyorum?Sadece mutlu olmak istiyorum, Kai'yle...
Sanırım bu istediğim çok bir şey.Çünkü Kai demek acı demekti.Mutlulukla tamamen zıt bir kavram.Oysa...mutlu olabilirdik.Biz olabilirdik.Oysa...

Acı o kadar yoğundu ki o iğrenç odayı nasıl terk ettiğimi bilmiyorum.İnsan çoğu zaman kendini kötü hisseder ama inanın bu farklı bir şey.Kullanılmak.Sevdiğiniz kişi tarafından kullanıldığınızı bilmek...Bu taşınamayacak kadar ağır bir yük.O kadar ağır ki aklınıza gelen her saniye gözyaşlarınıza engel olmazsınız.Benim gibi...

Gidecek bir yerim yoktu.Yiyecek yemeğim, giyecek kıyafetim,beş kuruş param bile yoktu.Kaç gündür sokakta yaşayan evsizler gibiydim.Ah tabi Suho'yu saymazsak.Tanrım tam bir trajedi.Evinde ki tozlu tabloları ne zaman hatırlasam midem ters takla atıyor.Ama işin gerçeği şu ki bu geceyi onun evinde geçireceğim gibi duruyor.Lanet olsun.

****

Saat 21:00.
Yaklaşık yarım saattir büyük ahşap kapının önünde gururumla mücadele içerisindeyim.Bir yanım soğuktan donmamak için kıçını korumaya çalışırken diğer yanım asil bir beyefendi gibi gururlu bir duruş sergiliyor.Sağ ayağım gitmek için bir adım atsa da sol ayağım ona eşlik etmeyip olduğu yerde konaklamayı seçiyordu.Cidden daha ne kadar böyle duracaktım?Eğer biraz daha oyalanırsam buzdan devasa bir heykel olup vitrinlerde ki yerimi alacaktım.Biri buna son vermeliydi.Bir an once buna bir son vermeliydim.

''Tekrar görüşeceğiz demiştim''Arkamı dönüp gitmeye hazırlanırken evin kapısından gelen ses beni oraya yönlendirmişti.Sinirlenmiştim.Bu hayatta nefret ettiğim şeylerden biri şüphesiz ki ezik duruma düşmekti.Tıpkı şu an olduğu gibi.Eğer sıcak bir eve ihtiyacım olmasa yemin ederim ki bu adamın yüzünü dağıtırdım.Ama ağız kokusunu çekmek zorundayım.Al işte nefret ettiğim bir şey daha.Mecbur olmak.Birilerine muhtaç olmak.O size muhtaç değilken.Kötü değil mi?Çok kötü.

İmayla,üzerine basa basa söylediği cümleyi gülerek karşılamıştım.Çünkü biliyordum ki o lanet olası ağzımı açarsam hiç de hoş olamayan sözler çıkacak.Bu yüzden gülümsüyorum.
Mecburdum.Muhtaçtım...

''İçeri gel''demişti üşüdüğümü anlayıp.

Ona sinirli olsam da yine de minnettardım.Çünkü kaç kişi iki günlük tanıdığı birini evine aldırdı ki?Hem de bu saatte?Gerçekten minnettarım.

****

''Okul nasıl geçti Soo?''dedi masa da karşımda ki yerini aldığında.

''Okula gittiğimi nereden biliyorsun?''dedim şaşkınlıkla makarnanın ağzımın kenarlarına bıraktığı yağı silerken.
Gülümsemişti.Ama bu soruma bir cevap değildi.
''Bir soru sordum''dedim ciddiyetle.Ses tonumdan etkilenmiş olmalı ki o da ciddi bir havaya bürünerek gözlerini gözlerime dikmişti.Şu an ki hali adeta bir devlet adamını andırıyordu.Sandalyesin de dik oturuşu,masanın üzerinde ki ellerini birleştirmesi ve sert bakan gözleri.Evet kesinlikle bir Başbakan veya bir bakan havasına bürünmüştü.Gören de devlet sırrı sordum sanır.Tanrım neden hep bütün sorunlular beni buluyor? 

''Bunu...tahmin ettim''

Bu cevap tatmin edici değildi.Çünkü adımın sonunda ki iki O'ya yemin olsun ki ( )söyleyeceği şeyden vazgeçip başka bir şey söylemişti.Merak etsem de fazla ilgilenmiyordum aslında.Okula gitmem devlet sırrı değildi sonuçta değil mi? 

****

Yemeğin ardından gelen yorgunluğu bilirsiniz.Buna duşun verdiği rahatlıkta eklenince uyku kaçınılmaz oluyor gerçekten.İşte bu yüzden göz kapaklarım uykuyla savaş verirken yere yığılmamak için kendimi zor tutuyordum.Deli gibi uyumak istiyordum.Ama lanet olsun ki şu lanet saçlarımı kurutmadan uyursam yarın bütün gün baş ağrısı çekmeye mahkum olurdum.Ama sorun şu ki kolumu kaldırmaya bile kuvvetim yoktu.Vücudum öyle kendini salmıştı ki hemen ötede ki kurutma makinasına uzanacak gücü bulamıyordu.Neyse ki yardımıma Suho koşmuştu.Oldukça geniş olan koltukta karşıma oturup makinayı çalıştırmıştı.Saçlarım da gezinen elleri bir anne yumuşaklığı verirken yüzüme değen sıcak hava zaten kapalı olan gözlerimin daha çok kapanmasına neden oluyordu.Bu hissi sevmiştim.Farklı hissettirmişti gerçekten.Bunu yana kıvrılan dudaklarımdan Suho'nun da anladığına emindim.Bana dokunulmasından nefret ederdim oysa.Ama Suho'nun dokunuşları o kadar yumuşaktı ki bana kaybettiğim duyguları yaşatıyordu.Tuhaftı.Onun dokunuşlarından rahatsız olmamam gerçekten tuhaftı.Dahası tuhaf olan diğer şey ise bendim.Buradaydım.Tanımadığım birinin evinde.Ama ilk şıkkın daha tuhaf olduğunun bahsine girerim.Ahh gerçekten uyumalıyım.

Artık rahatsız edici olduğu halde bana bir ninni gibi gelen makinanın sesini duymadığım da yavaşça uykusuzluktan acıyan gözlerimi aralamıştım.Kısık bakan gözlerimin görüş alanına Suho girdiğin de her ince ayrıntısına kadar aklında tutmak için yüzümü incelediğini görmüştüm.Farklı bakıyordu.Gözleri adeta duygu seline uğramıştı.
Ama cidden şu an bunu umursayacak durumda değildim.Tek isteğim uyumaktı.Sabah olunca bu bakışlarının anlamını düşünmeye fırsatım elbette olurdu.Ama şimdi sadece uykuuuu...

Kafamı daha fazla havada sabit tutamayınca çareyi Suho'nun dizine koymakla bulmuştum.Başım onun yumuşak diziyle buluştuğun da bir kedinin ki gibi tatlı bir homurtu bırakmıştım.Bunun Suho'nun da hoşuna gittiğini hafif kıkırdamasından anlamıştım.Ama şimdi hoşlanma sırası bendeydi.Saçlarımı okşayan elleri o kadar huzur vericiydi ki bunu kabul etmemek büyük yalan olurdu herhalde.Her okşamasında bir kedi gibi daha çok yayılıyordum dizine.Ayladır tatmadığım duygu geri gelmişti sanki.Huzur.Şu an o kadar huzurluydum ki tarif bile edilemezdi.Bu huzurla uykuya dalmak harikaydı.Yavaş yavaş bilincimi kaybederken bu hissin verdiği huzurla gülümsüyordum.Suho'nun parmaklarını son kez saçlarımın arasında hissettikten sonra kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.Kötü bir gün geçirsem de güzel bir uyku çekecektim.İşte bu harikaydı.

****

Rahatlığı çok tanıdık gelen yatak da güneşin yüzüme vuran ışınları sayesinde güne Merhaba demiştim.Güneş rahatsız etse de dün akşamdan kalan huzur hala olduğu gibiydi.Hala huzur vericiydi.Ta ki gözlerimi açana kadar...

Yatakta doğrulup gerneşerek esnediğim de uyandığımdan beri kapalı olan gözlerimi aralamıştım.Gördüğüm manzara şuydu;yatağın karşısında olan koltukta oturan bir Kai.
Kai.Evet Kai.
Gözlerimi şaşkınlıkla büyütüp kapatmıştım.Belki bu bir rüyaydı.Kesinlikle bir rüyaydı çünkü bunun mantıklı bir açıklaması yoktu.Kai'nin burada olması,tam karşımda olması kesinlikle bir rüyaydı.Tanrım!
Teorimi doğrulamak için gözlerimi aynı yavaşlıkla açtığım da Kai hala oradaydı.Dahası etrafa göz gezdirdiğim de bir kere daha şok olmuştum.
Burası.Benim.Odamdı.
Ve Kai karşımdaydı. 
Tanrım bu nasıl bir rüya böyle?

- Just One Night -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin