A-8

102 3 1
                                    

Enrico,1968'lerin Manhattan'ında arkadaş çevresi tarafından tanınmış bir bowling ustasıydı.İtalyan bir ailenin yemekle uğraşan en bağımsız üyesi olarak iki hobisini de elinde tutmak adına buraya gelmişti.Caddenin 3. sokağının başına kurduğu restorant,ilk başta sadece seçkin kesime hitap ettiği halde ikinci şef olarak seçtiği,ispanyol karısının en sevdiği oğlu Miguel ve bitirim ikililerinin diğer yarısı,fotoğrafçı Xavier yüzünden 80'li yıllardan beri bu kesimin iki kardeşi daha vardı: damak zevki karmaşık latinler ve hipsterlar.

Masamız üç kesimi de temsil ediyordu: Yemeğin üzerindeki ızgara çizgilerini sayarken bir yandan cebindeki parayı hesaplayan ben,karşımda oturan ve tabağını benim bakmadığım bir sırada yarılamış mavi gözlü çikita ve sosunun kırmızısıyla bile son derece sanatsal bir acıyı göz pınarlarımda hissettiren et parçası.

"Acı sevmez misin?" diye sordu ağzındaki eti dişlerinin arasında parçalarken.

Başımı hafiften çatılmış kaşlarını görebilmek için kaldırdım. "Ha,yok severim...de acıyla alakadarlığım Popeyes'taki acı soslar kadar..."

Gamzeleri olmadığı halde görüp görebileceğiniz en güzel gülüştü. "Siz Amerikalılar..."

"New York'taki bir avukat için sence de fazla 40'lar tarzı bir cümle olmadı mı?"Cidden,eline Camel sigara tutuştursam tam olabilirdi ama cildi sigara içen birisine göre fazla sağlıklı görünüyordu.

"Olabilir.Ama Alman aksanı yapabileceğimi sanmıyorum."

"Doğru.Sana Fransız uyabilir.Tabii acı ezmeleri su içer gibi tüketmeni bir kenara koyarsak."

"Ben İspanyolu tercih ederdim."

"...Cidden mi?"

"Ne cidden mi?"

"Yani tamam esmersin,ama bir ispanyolu hiç andırmıyorsun."

"Babamla seneler önce Meksika'dan geldik..." Etinin son parçasını ağzına attı. "Eminim beni bundan ötürü gümrüğe havale etmezsin."

Afallamıştım. "Kaçak mı geldiniz?!"

Ağzındaki yumuşak parçayı yuttu.

"Tam sayılmaz.Bizim göçümüz daha çok bir zorunluluğun çıkardığı absürd gelişmeler sonucu gerçekleşti.15 yaşındayken tifo hastasıydım.Çok kısa bir zamanda çok fazla ilaca ihtiyacım vardı.Annem daha önceden ülke dışına çıkabilmek için pasaportunu izinli yapmıştı.Annemle yüz yapımız birbirine çok benziyordu.Dolayısıyla onun pasaportunu ve gerekirse diye aldığımız kimliğini kullanarak gümrükten geçmek babama çok daha mantıklı gelmişti."

Ufak,yarım yarım kesilmiş domateslerden birini ağzıma attım. "Peki sonra?"

Yutkundu."Amerika'yı sevmiştik.Ancak eve dönmemiz gerektiğinde sorun çıkarmışlardı.Gümrükten geçerken ilaçlarımı gerçekten uyuşturucu sanmış iki üç adam yüzünden Amerika'yı terk edemedik.Pek de istemiyorduk aslında.Tek sorun kimliği olmadığı için yanımıza gelemeyen annemdi.Eve dönmeyi planladığımız akşam sorguya çekildik.Babam kızının,yani benim,hasta olduğunu söyleyip duruyordu ancak annemi işin içine dahil etmek istemediğinden adını vermiyordu."

"Ee?"

"Veee...Konu birden,nasıl oldu bilmiyorum,benim evlilik dışı bir çocuk olduğum kanısına varılmasını izledi.Birkaç gün içinde kendimizi mahkeme salonunda bulduk. "

"Haydaa..."

İşaret parmağını 'burayı dikkatli dinle' dercesine doğrulttu. "En güzel kısmı şimdi geliyor."

Cenna (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin