A-1

182 8 9
                                    

2005 - Mart ayı.

Havanın sıcak ama herkesin donduğu saçma sapan bir gündü.Dersin ki,nasıl yani?Şöyle anlatayım:Şehrin kenar mahalleleriyle aramda bir apartman var.Karşı pencereden arkamda kalan gökdelenin yansımasını ara ara görüyorum.Işıklarla donatılmış ucu,sis ve bulut karışımı göğün içinde kaybolmuş.Sabah mı,akşam mı seçilemeyecek bir beyazlık var.Komşu apartmandakilerin köklediği klimaya bakılırsa öğle vakti. Pencereden klimanın duvardan sarkan yüzüne dalmışım.Klima dudaklarını büzmüş,cama sıcak hava üflüyor.Ben ısınıyorum,kalan herkes üşüyor.

Parmaklarımı jaluzilerin arasından çekiyorum.Birazdan öğle tatili başlayacak.

"Bodnan!"

Aha.

Merhaba komiser bey.Merhaba canım.Merhaba yine elime tutuşturulacak evraklar.Güle güle öğle tatili.

"Şunların fotokopisini çek,yedekleme dosyasına kaldırılacaklar..."

Demedim mi?

Keşke DeCarrio'da da bir "komiser" karizması olsaydı.Fiyakalı gömlekler,her dakika başı elinde gördüğüm kahve bardakları...Şöyle "patronum" diyebileceğim tipten biri.Yok...Hukuk fakültesinden ayrıldığımdan beri gördüğüm en bunalımlı savcı tipi bu adamdaydı.

Belki zamanında ("gençlik" dediği o derin zaman çukurunda) karakolda yaptığı stajlarda tüm karizmasını harcamıştı?Eğer karizmanın orada bir sonu varsa,Tanrı tüm polisleri korusun.

Adım Ander Bodnan.Avukatım.Boyum 1,78.Kahveden nefret ettiğim halde bir senedir her sabah kahve içiyorum.Gözlerimin altı, kafeinden ötürü,kulaklarımın altından daha memeli görünüyor.

Çevremdekilerin bana klişe adlarla seslenmesinden nefret ederim.

"Hey Andy!"

"Artık kulağa komik gelmediğinin farkındasın,değil mi?"

"Stajım bitince daha komiklerini bulmaya çalışırım!"Carter saf bir gülümsemeyle peşimden geliyordu."Bir saate bowling oynamaya aşağı yakaya iniyoruz.Geliyor musun?"

Hah.Üniversitelilerle dolu bir bowling salonu.Öğle tatilimi daha kötü nasıl harcayabilirdim ki?

"Çok isterdim,ama..."

"İşin mi çıktı?" Elimdeki kağıtları inceliyordu.

"Ne zaman çıkmadı ki?" Kolumu biraz kaldırarak görüş açısını engelledim. "Bunların kopyalarını çıkarmam lazım."

"...Eyvah."

Duraksadım. "Ne eyvah?"

"Şey,ee..."

"Ergen kızlar gibi lafı eveleyip geveleme,ne oldu?"

"Hatırlıyor musun,geçen kartuşumuz bittiğinde sekreter bize eski makinanın kartuşlarını vermişti.Biz de bir şey olmaz demiştik."

"Ee?"

Dudaklarını sıktı.Cevabını düşünürken yapardı bunu. "Patlayabilirlermiş..."

Hayıflanma ve sinirlenme arasında gidip geliyordum. "Devreyi kurabileceğini söylemiştin-!"

"Ya ne bileyim,fakültede bize kartuş bağlamayı öğretmediler ki!"

"Lise iki,fizik,"Elektronik Bağlar ve Kısa Devreler"...Sen nasıl hukuk fakültesini kazanmıştın,bir daha söylesene?"

O esnada depodan bir patlama sesi.Sekreterin olduğunu tahmin ettiğim çığlık,büronun dikkatini o yöne çevirmişti.Ben Carter'a döndüm.Gözlerinin beyazı açılmıştı.

"...Daha patlamamış mıydı?"

"Kullanma klavuzunu okuyordum.Jeton tam bir dakika önce düştü,affedersin..."

"Ben ederim.Ama 'savcı bey' eder mi bilmiyorum-" Işıklar titredi.Sonra tüm ofis semi bir karanlığa büründü.

"CAR-TER!"DeCarrio'nun sesi öyle bir yankılanmıştı ki zavallının gözleri daha da açıldı.

Dudaklarımı sıkıp omzunu patpatladım. "Sana mürekkepli paspasla bol şanslar."

***

 Hukuk bürolarıyla ilgili bir sürü övgüler,güzel anılar işittiğinize eminim.Kazanılan davalar,drama kaynayan mahkeme salonları,çerez tadındaki pro bonolar...Ve ne kadar haklı olduğunuzu da vurgulamak isterim.Ama sadece "işittiğiniz" konusunda.

Manhattan'ın göbeğinde,çalıştığım hukuk bürosunun birkaç sokak ötesinde yaşıyorum.Bir yıldır işittiğim en yegane şey elektrikler kesilince kullanılan yangın merdivenimizin metalik sesi.

Bu arada Carter'a tekrar teşekkür ediyorum.Hali hazırda zaten karanlık olan yangın çıkışını daha da karanlık hâle getirdiği için.Tabii milattan öncesinden kalma sigortamızın da bunda büyük katkısı vardı...

Merdivenleri inerken çıkan sesi takip etmeye çalışıyorum.Elimdeki kağıtlar bir an elimden kayıyor ve bunu ancak bir düzine kadarı merdivene yayıldığı zaman anlıyorum.

"Has-"

Bir gök gürültüsü.Doğa ana çirkefliğinden ödün vermiyor.

Merdivene eğiliyorum.Kapının ufacık penceresinden gelen ışıkla kağıtları ancak seçiyorum.Kapının kolunu açtığım zaman beni çiselemeye yeni başlamış yağmur benimle flört etmeye başlıyor.

Daha güzel bir havada kopyacıya uğramaya karar vermiş olamazdım sanırım. 

Cenna (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin