Aquamarine'in havlama sesiyle birbirine yapışmış olan göz kapaklarımı açtım. Birkaç saniye etrafa manasız bakışlar attım, ardından oturur pozisyona geçerek kollarımı iki yana açarak gerindim.
"Ne oldu kızım? Ne gördün?"
Aquamarine havlamaya devam edince merakla yatağımdan kalkıp köpeğimi takip etmeye başladım. Bahçedeki kedi güllerimi mahvediyordu. Bu görüntü yüzünden duraksasam da bahçeye çıkıp kediyi kovaladım. Güllerime kimsenin zarar vermesine izin veremezdim, bu masum bir kedi olsa bile.
Aquamarine yanıma gelerek onu sevmem için kendisini yere atıp üç defa havladı. Çenesinin altını okşayarak, "Aferim kızıma," dedim.
Biraz köpeğimle oynadıktan sonra odama giderek dağınık bıraktığım yatağımı topladım, dağınıklık pek fazla, hayır, hiç mi hiç hoşuma gitmiyordu. Ama ben ne kadar düzenli ve toplu bir insansam Sehun bir o kadar dağınık biriydi ve bunu her yüzüne vurduğumda kendisiyle bu konuda gurur duyduğunu söylüyordu.
Dolabımın kapaklarını iki yana açarak kıyafetlerime bir göz attım, sonra da camdan tarafa dönüp havaya baktım. Yağmur yağacak gibiydi. Eğer yağmur yağarsa büyük bir zahmetten kurtulmuş olacaktım çünkü çimenleri sulamam gerekmeyecekti.
Dizleri yırtık siyah kotumu, lacivert yünlü kazağımı çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım. Lavaboya giderek tuvalet işimi hallettim ve elimi yüzümü yıkayarak lavabodan çıktım.
Mutfağa giderek kendime hazır mısır gevreği çıkardım. Çok fazla yemek yapmasını bilmiyordum ve bana öğretebilecek kimse olmadığı için -kimse diyordum çünkü Sehun berbat bir aşçıydı- öğrenmek gelmiyordu içimden.
Sütü de buzdolabından çıkartıp masanın üzerine bırakarak musluğun hemen üzerindeki dolaptan bir kase alarak mısır gevreğini ve sütü döktüm kaseye.
Aquamarine masanın kenarındaki yemek kabını patisiyle ileriye iterek havladı.
"Sen de mi yemek istiyorsun Aquamarine?"
Aquamarine'in de mamasını alarak kabın içine koyup masadan bir sandalye çektim ve oturdum. Buzdolabının üstündeki televizyonu açarak haberlere baktım. Pek fazla önemli bir olay yoktu. Bu sırada Aquamarine bir kez daha havladığında yemek kabına baktım. Bomboştu.
"Ne ara bitirdin Aquamarine? Daha ben yarısını yiyemedim."
Aquamarine havlayınca, "Tamam tamam, biraz daha vereceğim ama dahası yok. Anlaştık mı?" diyerek elimi uzattım. O da patisini avcumun içine koyunca patisini kavrayıp aşağı yukarı salladım.
"Akıllı köpeğim benim."
Mısır gevreğimi bitirdikten sonra tabağımı ve kaşığımı yıkadım. Sürahiye biraz su doldurarak bahçeye çıktım. Güllerim bugün biraz daha iyi gibi görünüyordu.
"Küskün kalmak zor, değil mi?" derken güllerimin yapraklarına az az su döküyordum. Biraz daha güllerim ile ilgilendikten sonra eve girerek odama çıktım. Yatağımın üstündeki kıyafetlerimi giyerek çalışma masamın üzerindeki defterimi ve kalemimi alarak evden çıktım. Kapıyı ardımdan iki defa kilitleyerek anahtarlarımı giydiğim siyah montun cebine koyarak fermuarını çektim.
Aquamarine'i yan komşuma bırakacaktım yoksa köpeğim de benimle beraber gelirdi üniversiteye.
----------
"Nerde kaldın Jungkook?"
"Aquamarine peşimi bırakmadı, onunla uğraştım."
"Köpeğine benden daha çok ilgi gösteriyorsun Kook, bu ilişki böyle yürümez, ayrılalım."
Sehun önüne dönerek kollarını göğsünde bağlayıp sağ ayağını yere vurmaya başladı. Küçük bir kahkaha atıp kolumu Sehun'un omzuna attım. Neredeyse boylarımız aynı gibiydi ama Sehun benden birkaç santim daha uzundu.
"Yapma ama böyle sevgilim, sen böyle yapıp Aquamarine'i kıskanırsan nasıl yürüyecek bu ilişki?"
Sehun yüzünü benden tarafa çevirip dudaklarını büzdü ve, "Bana daha çok ilgi göster," dedi. Gülerek büzdüğü dudaklarına parmaklarımın uçlarıyla vurdum bir kez.
"Yürü de gidelim geç kalacağız derse."
"Az iki cilve yaptırmadın Jungkook."
"Akşama yaparsın cilveni," diyerek yürümeye başladım. Sabahları Sehun ile duraktan on dakika uzak bir mesafede buluşuyorduk çünkü sabahları yürümek ikimizin de alışkanlığı olmuştu.
"Nereye gideceğiz dersten sonra?"
Sehun'un sorusuyla ona dönüp bilmiyorum manasında omuz silktim.
"Her zamanki gittiğimiz yer nasıl olur?"
"Olur, bayağıdır gitmiyorduk zaten."
Otobüs durağına geldiğimizde yaklaşık iki dakika kadar beklemiştik, ardından otobüs gelmişti. Otobüse binerek cam kenarındaki koltuklardan bir tanesine oturdum ve yanıma Sehun'un oturmasını bekledim.
Yağmur damlaları otobüsün camına çarpmaya başladığında dışarıda yağmurdan kaçmak için koşuşturan insanları izledim. Yağmurdan neden kaçıyorlardı ki?
*******
Jeon beyefendinin resimlerinden bir tanesini bırakıyor ve gidiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.