"Hey," dedim sitemli çıkan sesimle. "Ne demek sevgilimi göremem?"
"Olmaz dedim sana Jungkook, düğünden önce Destiny'i görmene izin yok."
Bayan Oh'a bakarak surat asıp kapının önünden ayrıldım. Stajdan arkadaşım olan Seok Jin hyunga baktım mutsuzca. Destiny'yi görmek istiyordum ama görmeme izin yoktu. Bayan Oh izin vermiyordu.
"Sevgilini görmene mi izin vermediler Jungkook?" diyerek sağ kolunu omzuma attı, dalga geçtiği bariz belliydi.
"Bir de sen yapma Seok Jin hyung," diye seslendim.
Seok Jin hyungun kolundan kurtulup Bayan Oh odadan çıktığı zaman Destiny'nin olduğu odaya girerek kapıyı arkamızdan kilitledim. Birkaç dakikadan bir şey olmazdı. "Destiny," diye seslendim az sonra hayat arkadaşım olacak kadına.
"Efendim hayatım?"
Destiny'nin sesi ile içeriye doğru birkaç adım daha atıp Destiny'ye baktım dikkatlice. Bu gelinliği daha önce üzerinde görmüştüm beraber gelinlik seçerken ama şimdi ne kadar çok yakıştığını yeni fark ediyordum.
Destiny'ni de bana baktığında hayranlıkla ona bakmaya başladım ben de. En sevdiğim yere, gözlerine baktım uzun bir süre. Çok seviyordum gözlerini. Farklı renk oluşu veya heterokromi iridium hastalığı oluşu umurumda değildi, böyle çok güzeldi. Sevgilimde kötü durmuyordu aksine kelime haznemin bu güzelliği betimleyecek kadar geniş olduğunu düşünmüyordum.
"Hey!"
Destiny şaşkınlıkla konuştuğunda sakince, "Ne oldu?" diye sordum.
"Gözlerinin rengi neden benimkiyle aynı?"
"Yakışmamış mı?"
"Hayır, çok yakışmış ama tuhaf karşılanmayacak mıyız?"
"Olsun," dedim Destiny'nin ellerini tutarken. "Seninle tuhaf olmayı seviyorum. Seninle olan her şeyi seviyorum."
"Jungkook..."
"Bir şey söylemeye gerek yok."
Destiny'nin makyajının bozulmasını umursamadan dudaklarımı narince Destiny'nin dudaklarıyla birleştirdim. Belki dudaklarımda Destiny'nin kırmızı ruju çıkacaktı ama bu pek de umurumda olan bir şey değildi. Ben, evleniyordum. Evleniyordum ve her zaman yanımda olacağını düşündüğüm en yakın arkadaşım yanımda değildi. Aklıma gelen Sehun'la istemsizce bir gözyaşım çenemden aşağı yuvarlandı ve dudaklarımızın arasına girerek Destiny ile ayrılmama sebep oldu.
"Sehun mu?" dedi soru sorarcasına. Başımı onaylar biçimde salladım. Ben konuşmadan beni anlamasını seviyordum. Erkek adam ağlamaz lafı ise yalandı, bizim de canımız yanıyor ve acı çekiyorduk. Bense işin içinde ölüm olunca kendimi ağlamaktan alamıyordum çünkü ölen geri gelmezdi, bir daha benim hayatımda da olmazdı, varlığını da hissedemezdim ve bu canımı yakardı.
"Burada olsa, "Benim yerime bu Renkli'yi seçtiğin için boşayacağım seni Jungkook," diyerek bana trip atardı."
"Öyle yapardı," diyerek gözyaşıma uzandı Destiny. Biz birbirimize bakmaya devam ederken kapının tıklatılmasıyla hafifçe gülerek başımı aşağı eğdim.
"Yakalandık sanırım."
"Öyle oldu."
Destiny elindeki çiçeği az önceki oturduğu koltuğa bıraktı ve giydiği beyaz topuklu ayakkabıları ile birkaç adımda yanıma gelip kollarını boynuma dolayarak yaşardığı için ıslanan kirpiklerime birer öpücük bıraktı.
"Ağlarsan öpmek için buradayım Jungkook. Ben ağladığımda da sen gözyaşlarımı öpmek için burada ol, tamam mı?"
Başımla onaylayıp Destiny'ye sarıldım sıkıca. Sağ omzunun üzerine ufak bir öpücük bırakıp geriye çekildim çünkü eğer şimdi odadan çıkmazsam Seok Jin hyung ile Bayan Oh kapıyı kıracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aquamarine
FanfictionJeon Jungkook, heterokromi iridium hastalığına sahip evcil köpeğinin her gün ona getirdiği tokaların sahibine kalbini kaptıracağını nereden bilebilirdi ki? • heterokromi iridium: Bir canlıda iki farklı renkte gözün bulunması.